En son ne zaman gönül rahatlığıyla eve bir kilo et aldınız? Son olarak ailece sinemaya gittiğiniz günü hatırlıyor musunuz? Aybaşlarında hesap kitap yapmaksızın, rahat geçirdiğiniz bir dönem oldu mu? Geçinebiliyor musunuz?
Kredi ya da kredi kartı kullanmadan, sonuçta da onun borcunu düşünmeden atlattığınız aybaşı ne zamandı? Çocuğun okul masrafları karşısındaki çaresizliğinizi, elektrik, doğalgaz ya da su faturası geldiğinde yüreğinizin hoplamadığını günleri anımsıyor musunuz?
Şu bir gerçek ki insanlar büyük bir geçim mücadelesi veriyor. Öyle ki TÜİK’in yaptığı araştırmalarda bile ani bir harcama karşısında köşede parası olmadığı, damını aktarmak için dahi kaynak ayıramadığı gerçeği gözler önüne seriliyor.
Bunun dışında işsizlikten az maaşla çalışmaya kadar bir çok sorunun içerisinde debelenen insanlar haline geldi. Mahkemelerdeki boşanmalara bakın. Neredeyse tamamına yakını geçim sıkıntısı ya da ekonomik nedenlerle oluyor. Yani en kutsal yapımızı geçinemediğimiz ve bu konuda çaresizlik içine düştüğümüz için bozan insanlar haline geldik.
Tüm bu fotoğraf içerisinde bizden ne istiyorlar? Tasarruf yapmamızı... Geçinemediğimiz gerçeğini görmezden gelip, bir de üzerine para arttırmamızı bekliyorlar. Hatta bunu yapamayacağımızı düşünerek zorunlu kesintilerle sözde tasarruf yaptırdıklarını zannediyorlar.
Bunun Türkçe tercümesi Millet’in boğazından kesmektir. Ne için? Özel sektörün yeterince satamadığı bir ürünü satabilmek adına... Zorunlu BES uygulamasına ilişkin sonuçlara baktığımızda 2017 senesinde yüzde 50 kayıp olduğu, yani mecburiyet bittiği anda sistemden çıkıldığı gözleniyor.
Eylül 2018 itibariyle çıkış oranları yüzde 60’ı aşınca, iktidar formül aramaya başladı ve 3 yıllık çıkışı engelleyecek bir sistemi devreye almak için çalışmalara geçti. Ekim’de zorunlu sebepler olmadan BES’ten çıkışın yasaklanması bile gündeme alınıp tartışılır hale geldi. Kasım ayına gelindiğinde inşaat sektörünü besleyecek modeller gündeme geldi. ‘Eğer konuta yatıracaksan BES’ten çıkabilmek mümkün olsun’ denildi.
Aslında zorunlu olmadan önce de resmi raporlar sistemin gelenleri elde tutamadığını yüzde 36 ile 50 oranında çıkışların ve kayıpların yaşandığını gözler önüne seriyordu. Yani vatandaşın zorunlu değilken bile tercih ettiği bir ürün olmadı. Şu anda ise zorunluluk içerisinde insanlar kıvranıyor.
Konuyla ilgili görüştüğümüz üst düzey bir sigorta yetkilisinin mecburi girişler sırasında, süre sonundaki çıkış dilekçesinin de imzalandığını ve aynı anda verildiğini anlattı. Neticede birincisi vatandaş teveccüh göstermiyor, ikincisi böyle bir ürün zorla satılıyor, üçüncüsü geçinemeyen insanların boğazından lokma kesiliyor, dördüncüsü de ilk fırsatta çıkış yapılıyor.
Lakin tüm bunlar görmezden geliniyor. Oysa bir mal ya da hizmetin bireye zorla satılması Tüketici Kanunu’na da aykırı bir durum. Fakat ekonomi yönetimi zorla bu ayıplı satışı gerçekleştiriyor.
Üstelik çıtayı daha da düşürerek... “Emeklilik Gözetim Merkezi (EGM) verilerine göre 2017 yıl sonunda 6.92 milyon olan katılımcı sayısı 21 Aralık itibariyle 6.88 milyon kişi seviyesinde.
Katılımcıların fon tutarı devlet katkısı dahil 87.60 milyar TL, otomatik katılım sisteminde (OKS) ise çalışan sayısı 5.02 milyon, çalışanların fon tutarı 4.58 milyar TL seviyesinde.
EGM tarafından son açıklanan Ekim 2018 verisinde yüzde 52, toplamda cayma ve ayrılma oranı ise yüzde 67 seviyesinde.”
Sektörün beklentisi ise Ocak başında devreye giren 5 – 9 kişi çalıştıran iş yerleri… İki yılda 12 milyon kişinin dahil olup 7 milyon kişinin caydığı bir ürünü satmak için şimdi buradan gelecek yeni kurbanları bekliyorlar. Ama hiç kimse sormuyor? Niye cayıyorlar?
Sormazlar zira kimsenin işine gelmiyor. Özel sektör de kamu da buradan BES’leniyor; hem de dar gelirlinin boğazından keserek… Gerçek bu kadar ortadayken kimse bana bunu tasarruf diye yutturmasın.
[email protected]