'Hepimizin sorunlu ve sorumlu olduğu bir insanlık meselesi...'
Sizin de dikkatinizi çekti mi bilmem,bir müddettir Türkiye'nin su ve gıda konusunda önümüzdeki on yıldan sonrası için kara tablolar yazılıp çiziliyor. Diyeceksiniz ki, ''Sağır Sultan bile biliyor ama asıl bilmesi ve kötü gidişatı önleyici tedbirler alması gerekenler biliyor mu, ne kadar biliyor mechul...''
Konuyla ilgili kamuoyuna yansıyan cevap niteliğinde bir yazı veya proje/program sunumu göremediğimiz için kimin neyi ne kadar bildiğini bilmiyoruz.
Ülke vatandaşı olarak önümüzdeki süreçte beklenen olumsuzluğa karşı geliştirdiğimiz herhangi bir hazırlığın, politikanın, planın, programın var olup olmadığını merak ediyoruz tabi...
GELECEĞİN MALUMU BUGÜNDEN BELLİ...
Konuyla ilgili oarak, Saadet Partisi Çevre Politikaları Kurulu Şubat 2021 Kuraklık Raporu hazırlamış. Veri ve açıklamalar,düşündürücü,ürkütücü ve dikkat çekici...Rapordan bazı satırbaşları şöyle:
''... Bugünün iklim koşulları dikkate alındığında Türkiye’de küresel iklim değişikliğinin etkileri su kaynaklarının azalması, kuraklık, sıcak hava dalgaları, sellerdeki artış ve tarımda verimliliğin düşmesi olarak kendini göstermektedir.
Su, sadece kendi varlığı ile değil, gıda ve sanayi başta olmak üzere tüm üretim alanlarında en önemli unsur olması sebebiyle bilinenden daha büyük etkilere sahiptir. Ortalama olarak su kaynaklarının yüzde 70’i tarımda, yüzde 20’si sanayide ve yüzde 10’luk kısım ise konutlarda içme suyu da dahil olmak üzere farklı amaçlarla kullanılmaktadır. Üretim aşamalarında 1 kg kırmızı et için 15 bin 455 litre, bir adet küp şeker için 7,5 litre, 1 kg pirinç için 3 bin 400 litre, 1 kg peynir için 5 bin litre, bir ayakkabı için 16 bin 600 litre, 1 litre biyodizel üretimi için 11bin litre su tüketilmektedir. Dolayısı ile üretimde de planlamanın doğru yapılması gerekmektedir.
Türkiye, su stresi altında olan ülkelerdendir. Günümüzde yağışlarla alakalı bir değişikliğin olmayacağı ön görüldüğünde yaklaşık 1.519 m3 olan kişi başına düşen su miktarımızın 2030 yılında 100 milyonluk nüfusla 1100 m3’e düşeceği ve sonuç olarak su stresi sınıfından su fakiri ülkeler sınıfına dahil olacağımız görülmektedir... yarı kurak iklim koşulları ülkemizin %37,3’ünde hakimiyet kurmuş durumdadır.''
'Su ayakizi' de dahil edildiğinde Türkiye'de kişi başı kullanılan su miktarı günümüzde 5 bin 416 litre kadar olduğu 2050 yılında bu miktarın bin 300 litreye düşeceği tahmin ediliyor.
Tablo acı verici...
Bu durumda susuzluktan kaynaklanan 'açlık' da bir tehdit olarak yakın gelecekte kapımızı çalacak demektir...
İNSANLIĞIN BEKASI...
Konunun ülke ve insanlık bekası olduğu açıkça bellidir. Ve topyekün mücadeleyi gerektirmektedir.Sorun; A partisi, B partisi veya sadece çevre sivil toplum örgütlerinin, üniversitelerin, çiftçilerin vb. değil, Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşayan herkesin sorunu ve sorumluluğudur.
Elbette katkımız olsa da sorunu tek başımıza biz yaratmadık ve elbette iklim değişikliği ve kuraklık global bir sorun. Ancak, sorunla mücadele için öncelikle ülke olarak acil durum ilan etmeli ve kapımızın önünü süpürmekle işe başlamalıyız. Pandemi örneğinde de gördüğümüz gibi küresel ölçekli krizlerde herkes kendi gemisini kurtarmanın peşine düşüyor...
YİNE DE UMUT VAR!..
Zararın neresinden dönsek kardır felsefsiyle bu konuda çalışan üniversite, sivil toplum kurumları, odalar, kooperatifler, platformlar ve kişilerin çalışmalarına destek olarak birlikte daha yaşanılası bir ülkeye ve dünyaya adım atabiliriz.
İÇME SUYUNDA KAYIPLAR...
Dünya Bankası 2018 verilerine göre yaklaşık 2 yüz milyon kişinin günlük su miktarına denk bir su miktarı, sağlıksız/bakımsız şehir şebekelerinde kaybolmakta... Bu kayıp, gelişmiş ülkelerde yüzde 10-20 oranındayken az gelişmiş ülkelerde yüzde 60'ları geçmekte... Maalesef ülkemiz de bu istatistiğin son üçte birlik bölümünün başını çekmekte...
İLLE DE TARIM...
Her şeyin,yaşamın,varolmanın, karın, zararın temeli TARIM! Ağır sanayii de yapsanız önce TARIM, turizim de yapsanız ilk ve öncelikle TARIM!.. Sonra,yine tarım...Özellikle tatlı su kullanımının en çok tarımda kullanıldığı (yüzde 70) ve yanlış kullanım nedeniyle kaybın had safhada olduğu bilinen bir gerçekken tarımda iyileştirme, çiftçi eğitimi ve desteği gibi önlemleri almakta çok geç kaldık maalesef...
Yüzölçümü Konya ilimizle aynı olan Hollanda'nın tarım başarısı dillere pelesenk ama bizden aldığı tohumla hangi yöntemi kullanarak hem de kısa sürede bu başarıyı sağladığının peşinden giden yok!
YÜZLEŞME:
'Hepimiz sorunlu ve sorumluyuz'Almanya da bir hayvanat bahçesinin,
"Dünyanın En Tehlikeli Hayvanı" başlıklı bölümünde kapıyı açtığınızda karşınıza bomboş odanın oerasında sadece bir boy aynasının olduğu söylenir. Ki kapıyı açan merakı neticesi kaçınılmaz olarak aynadan nasibini alıyor olsa gerek...
Söylendiği gibi bir konsept hazırlanmışsa gerçekten ironi doğru kurulmuş (istisna ve müstesna iyi insanları tenzih ederim)...
Öyle ya çevreyi, kıt kaynakları hunharca kullanan, doğaya en çok zarar veren, zevk için hayvan avlamayı spor sayan, gözünü kırpmadan kendinden güçsüzü öldürebilen, hemcinsine taciz, tecavüz eden, her tür işkencede mahir(?) olan, toplu katliam yapabilen, milyonlarca canın katline sebep olan ve adını 'savaş' koyduğu çılgınlığı icat eden ve bu vahşiliğini her dem taze tutan başka bir canlı biliyor musunuz? Ben bilmiyorum.Almanya da bir hayvanat bahçesinde,
"Dünyanın en tehlikeli hayvanı" başlıklı bölümünde kapıyı açtığınızda bomboş odada sadece bir
ayna olduğu söylenir.
Söylendiği gibi bir konsept hazırlanmışsa gerçekten ironi doğru kurulmuş (istisna iyi insanları tenzih ederim)...
Öyle ya çevreyi, kıt kaynakları hunharca kullanan, doğaya en çok zarar veren, zevk için hayvan avlamayı spor sayan, gözünü kırpmadan kendinden güçsüzü öldürebilen, hemcinsine taciz, tecavüz eden, her tür işkencede mahir(?) olan, toplu katliam yapabilen, milyonlarca canın katline sebep olan ve adını 'savaş' koyduğu çılgınlığı icat eden ve bu vahşiliğini her dem taze tutan başka bir canlı biliyor musunuz? Ben bilmiyorum.
VE SONUÇ...
YİNE DE UMUT VAR!..
Zararın neresinden dönsek kardır felsefsiyle bu konuda çalışan üniversite, sivil toplum kurumları, odalar, kooperatifler, platformlar ve kişilerin çalışmalarına destek olarak birlikte daha yaşanılası bir ülkeye ve dünyaya adım atabiliriz. İstisnasız hepimiz taşın altına elimizi koymak zorundayız!.. Kendmize ve geleceğe karşı sorumluyuz!.. Kişisel çalışmalarımızla iklim değişikliği ve kuraklığa ''Dur!'' derken, temel insan haklarımızı ilgililerden talep etme hakkımız, görev ve sorumluluğumuz olduğunu unutmayalım!.
Bununla birlikte görünen o ki, bizi bekleyen bunca ciddi meseleleri günlük hayatımızın merkezine birinci konu olarak koymamızın hala vakti gelmemiş gibi ''Kimin gözünü oysam?'' davası gütmenin peşindeyiz. Ya da boş içerikli konular, eğlencelerle(?), lay lay lomlarla vakit öldürmekte...
Bilinçlenelim, boş insanların boş gündem yaratmalarına kapılmayalım!.. İnsan olarak da devlet olarak da asıl amacımızın ve hedefimizin ''insanı yaşatmak'' olduğu gerçeğini unuttuğumuz müddetçe 'başarmamız' mümkün değil.
Ve teröristlik, vatan hainliği, hatta insanlığa asıl ihanet, kişi ve toplum olarak 'insanın yaşaması, hem de onurlu yaşaması için gereğini yapmak'tan kaçmak ve kaçınmak değil midir?..
Kurşunkalem
Güldeğer Gökçek