Çörüş:“Sınav kaygısı nedir sorusunu cevaplayabilmek için önce “kaygı nedir” sorusunun tarifini anlamak lazım ve “kaygı nedir” sorusunu da “korku nedir” sorusundan ayırmak gerekir.Korku, nesnesi sabit olan uyaranlara verdiğimiz heyecan tepkisidir. Bu tepki bizim korku uyaranından kaçmamız yahut onunla savaşmamız için gerekli olan metabolik hızlanmaya zemin hazırlayan bir dizi fizyolojik reaksiyonu içerir. Mesela soluk alıp vermemiz hızlanır, kalp çarpıntımız artar, sindirim faaliyetlerimiz yavaşlar vb. Zira korku anında doğumgünü pastasının çeşidini düşünmek veya aşık olmak olası değildir. Organizma hayat kalım savaşı veriyordur.İşte korkunun mekanizması böyle işliyorken kaygı da bundan farklı bir yol izlemez. Hatta kaygı, korkudan da yaygın bir hal gösterir. Çünkü sabit bir nesnesi yoktur. Bir gencin sınav kaygısı, hedeflerini iyi planlayamamak gibi uzun soluklu bir süreçten doğabilirken, bir başka gencin kaygısı sınav süresi ile başedememekten doğabilir. Bir başkasında ailevi problemler ya da eğitim desteklerindeki eksiklikler kaygısının kaynağı olabilir.Netice olarak, kedi fobisi duyan bir kimse onun hareketlerini kestiremeyeceğini ve kendisine saldırabileceğini varsayarak ona yaklaşmamayı seçip korkusu ile iyi kötü baş etmeye çalışırken, sınav kaygısı duyan gencin sınava yaklaşmamak, sınavdan kaçınmak seçeneği yoktur. Başarısının sürekli sınandığını hisseden, erken yaşta ne olduğunu dahi tarifleyemediği hedefler için farklı alanlardan onlarca dersi sorumluluk alanında gören gencin, eğitim sistemini sorgulamaksızın yürümesini ummak sadece kaygı kavramından bihaber olan canlılar için mümkündür.Robert Sapolsky, “Zebralar Neden Ülser Olmaz ki?” başlıklı meşhur kitabında bir kaç net cevap verir. Bunlardan biri de zebraların kaygı değil, korku duymaları ile ilgilidir. Arslanın yanı başındaki zebrayı avlamış olması, diğer zebraların bölgeden ayrılmasına sebep olmaz. Çünkü arslanın avlanma süreci boyunca kaçan zebraların herhangi biri yakalandığı anda geriye kalanların tümü için korku biter. Avın yanı başında sakince otlanmaya devam ederler. Eğer kalan zebralar korku değil de gelecek kaygısı hissediyor olsalardı, arslanın yanı başında otlamaya devam edemeyecekleri gibi yüksek stresten ötürü bağışıklık sistemleri de alt üst olup tıpkı bizler gibi modern dünya hastalıklarına yatkın hale gelebilirlerdi.Ancak kaygı insana mahsus bir düşünce-duygu ve davranış sarmalıdır. Zira, insan salt içgüdüden ibaret değildir. Zihni yeteneklerinin bu düzeyde gelişmesi onu kaygı faktörüyle de baş başa bırakmaktadır. Doğada başarılı zebra yoktur ya da kötü arı da yoktur. Bütün bunlar biz insanların soyutlama yeteneği ile üretilmiş kavramlardır. İnsan kendini ve diğerlerini tahlilde bu soyutlamaya sadık bir canlıdır. Başarılı insan tanımı bir kültürde iyi bir Budist rahip olma ile eşleşirken bir başka kültürde matematik becerisinin yüksek olması ile ölçülmeye çalışılabilir. Her fert, içine doğduğu kültürün beklentileriyle örülür. Budist rahip adayı için matematik puanı, mühendislik alanı adayı bir öğrenci için de Budizmin ilkeleri bir mana taşımayabilir.O halde, kaygıyı anlamlı kılan nedir? Dozu ve neye hizmet ettiği. Eğer dozunda bir kaygı önceden tayin olunan hedeflere bireyi taşıyabiliyorsa sağlıklıdır. Yok eğer, genç hangi sınava neden girdiğini bilemiyor, hedef tayin edemiyor, verimli ders çalışma yöntemlerini geliştiremiyor, sınavı bir araç değil bir amaç gibi yaşantılıyorsa o gencin yüksek kaygıdan ötürü başarıya değil de başarısızlığa sürüklenmesi doğal bir sonuçtur.Gönül diler ki, bu seçme süreçlerini, sonucu seçilme ile doğrudan ilişkili olan varoluşa tehdit vasfındaki sınav sistemlerini bir kenara bırakarak kimi İskandinav ülkelerinin heyecanla denediği araştırma, yeteneklere göre yönelme, hayatın içinde öğrenme modellerine yüz dönebilelim. Lakin gelişmekte olan ekonomiler için bu yaklaşımlara daha çok yol var gibi. Daha da kritik olan zamanın aradaki farkı daha da açması. Ve farkın bedelinin genç kuşaklar tarafından ödenmesi. Bedeli azaltmanın belki de en ehli yolu, geçmişe odaklanıp hayıflanmak yahut geleceğe odaklanıp kaygılanmak yerine şu ana konsantre olarak adım adım ilerlemek olabilir.Fen alanı ile zayıf ilgisi olan yahut test çözme becerilerinde problem olan bir gencin tıp okumasını hayal etmek güzeldir ama yeterli bir analiz değildir. Zira gencin mesleki yönelimini sağlıklı değerlendirmek, buna uygun bir hazırlık programı planlamak, stres yönetim becerilerini zenginleştirmek, sosyal faaliyetlerini desteklemek tüm eğitim sistemini değiştirmese de genci hayata kazandırabilecek çabalar olacaktır. Zaten anne babaların da temel görevi bu ve benzeri doğru rehberlik faaliyetleridir. Bu yaklaşım zaman içinde sistemsel gelişimin de öncüsü olacaktır.
GÜNDEM
14 Haziran 2018 - 14:30
Sınav kaygısı
Çocuklarımızın ve gençlerimizin geleceklerini şekillendirmede rol oynayan önemli unsurlardan birisi de sınavlar. Mevcut eğitim sisteminin zorunlu kıldığı bu sınavlar, hazırlıktan alınan sonuçlara kadar geçen süreç, sınava giren çocuklar, gençler ve aile üyeleri üzerinde de kaygıyı beraberinde getiriyor. İstanbul Rumeli Üniversitesi Psikoloji Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Gül Çörüş, Tüketici Postası okuyucuları için sınav kaygısının süreçlerini anlatan bir yazı kaleme aldı.
GÜNDEM
14 Haziran 2018 - 14:30
İlginizi Çekebilir