Tüketici Postası - Nilüfer Tuba Akman
Dernek olarak 29. yılı
bitiriyorsunuz.
Ekim 2019’da 30. yılımıza giriyoruz. 2 yılda bir genel kurul yaptığımız için, “30. yıla doğru, Tüketici haklarında TÜKODER” diye bir slogan ile genel kurulumuzu daha görkemli ve geniş katılımlı şekilde tüketici sorunlarının tartışıldığı, çözüm önerilerinin konuşulduğu ve Tüketici politikalarını oluşturabilecek bir altyapının oluşacağı bir genel kurul olsun istiyoruz.
“Kapıdan satışlar yeni başlamış, tüketici sürekli istismar ediliyor. Ürünler, kalitesiz şekilde tüketiciye veriliyor. Fakat tüketici hakkını koruyamıyor, böyle bir süreçte kurulduk.”
29 yıl öncesine dönelim. Dernek
nasıl kuruldu? Zorluklar yaşamışsınızdır muhakkak. Ne gibi badireler
atlattınız?
O dönemlerde tüketicinin uğradığı haksızlıklarda ya da hak ihlallerinde, tüketicinin hakkını savunacak bir kanun yoktu. 4077 sayılı kanun bizden sonra yürürlüğe girdi. Dolayısıyla bir ihtiyaçtan ortaya çıkan dernekleşme oldu. Tüketicinin bilinçlenmeye ihtiyacı vardı. Tüketicinin bilgi eksikliği vardı. Tüketici hak ihlali yaşıyordu. Tüketici haksızlığa uğruyordu. Fakat bunu nasıl bertaraf edeceğini ya da nasıl bununla mücadele edileceğini bilmiyordu. Dolayısıyla bu ihtiyaçları da karşılamak üzere ve tüketicilerin bilinç ile bilgi seviyesini yükseltmek ve örgütlülüğünü artırmak için, o dönemde kurucu başkanımız Ayşe Akman başkanlığında Tüketiciyi Koruma Derneği kuruldu. Elbette bu alanda kitle örgütü olarak kurulan ilk dernek idik. Bizden önce kendi çaplarında STK olarak iki dernek kurulmuştu. Geniş kapsamlı, şube bazlı çalışmalarda bulunan ilk derneğiz. Bu süreçte zorluklarla elbette karşılaştık. Tüketici kanunu yok, tüketicinin karşılaştığı sorunlarda çözüm aranabilecek normal hukuk kanunları var. Bunu da tüketici bilmiyor. O dönemlerde Evrensel Tüketici Hakları var. Avrupa'da uygulanıyor fakat Türkiye'de bilinmiyor. Kapıdan satışlar yeni başlamış, tüketici sürekli istismar ediliyor. Ürünler, kalitesiz şekilde tüketiciye veriliyor. Fakat tüketici hakkını koruyamıyor, böyle bir süreçte kurulduk. Tüketicinin bilgilenmesi, bilinçlenmesi ve hakkını aramak için çok ciddi mücadele yürütüldü.
“29 yıl önceki tüketicideki bilinç seviyesi ile bugünkü bilinç seviyesi çok daha farklı. Fakat istenilen seviyeye ulaştık mı? Hayır.”
Geçmiş ile bugünü kıyaslarsak, ne
gibi farklar var? Avantajlarınız ve dez avantajlarınız neler oldu?
İlkin, tüketiciyi koruyan ve tüketici haklarını daha da ileriye taşıyabilecek eksikleri olmasına rağmen, elimizde en azından tüketicinin korunması hakkında kanun var. Biz kurulduğumuzda böyle bir kanun yoktu. İkincisi, anayasanın Devletin tüketicileri koruması ile ilgili 172. maddesi mevcut. Burada, “Devlet tüketicileri korur” hükmü var. Üçüncüsü, bizden sonra da birçok tüketici derneklerinin açılması, bu konuda daha fazla kamuoyu oluşturulması, tüketicinin örgütlenme ve bilinçlenme ihtiyacının ortaya çıkması, bizleri ve tüketici derneklerini de o alanda çalışmaya ister istemez itti. Tüzüklerimizin amacında da bu var. Çok büyük gelişme ve fark var. Teknoloji de bunun için büyük etken. Daha sonra kurulan hakem heyetleri de buna etken oldu. Dolayısıyla ciddi anlamda bir ilerleme var. Baktığımızda, 29 yıl önceki tüketicideki bilinç seviyesi ile bugünkü bilinç seviyesi çok daha farklı. Fakat istenilen seviyeye ulaştık mı? Hayır.
“Bugün
de hala teknolojinin gelişmesine, tüketici örgütlerinin bu konuda çalışmalarını
yürütmesine ve ticaret bakanlığının bu konuda çalışmaları olmasına rağmen,
tüketicilerimiz de bir haksızlığa uğradığında ne yapması gerektiğini ve nereye
başvurması gerektiğini bilmiyor.”
Tam da onu soracaktım. Tüketici
bilinçli mi? Neler yapması gerektiğini biliyor mu? Hakem heyeti nedir ve nasıl
başvurulur biliyor mu?
Hayır. Tüketici bilmiyor. Bugün de hala teknolojinin gelişmesine, tüketici örgütlerinin bu konuda çalışmalarını yürütmesine ve Ticaret Bakanlığının bu konuda çalışmaları olmasına rağmen, tüketicilerimiz de bir haksızlığa uğradığında ne yapması gerektiğini ve nereye başvurması gerektiğini bilmiyor. Bunu şuradan anlıyoruz ki; bize yapılan müracaatlarda “Benim ne yapmam gerekir” diye soruyu bize soruyorlar. Tabii burada 29 yıl önceki mal ve hizmet satışlarının, bugünkü çeşitliliği aynı değil. O dönemdeki çeşitlilik, bugün kat ve kat artmış durumda. Özellikle teknolojinin gelişmesi, sosyal medya ağlarının gelişmesi, tüketicinin seçeneğinin çoğalmasına neden olmuştur; hizmet çeşitleri ve satılan ürünler çoğalmıştır. Örneğin; eskiden tek kanal varken, şimdi dünya kadar televizyon kanalı doğdu. Önceden siyah beyaz televizyonlar varken şimdi renkli televizyon var. İhtiyaçlar da çeşitlenmiş durumda. Dolayısıyla buna bağlı olarak alımlar da çeşitlilik arz etmektedir ve her hizmetin, malın ve her karşılaşılan sorunun çözümü de farklı.
"Tüketiciye “gelin haklarınızı öğrenin, bir gün lazım olur” diyoruz. Kimse gelmiyor."
Bugün cep telefonları çok yaygınlaştı. 29 yıl önce böyle bir sorun yoktu. Fakat bugün abonelik sözleşmelerinden dolayı tüketici çok ciddi sorunlar yaşamaktadır. Tüketici bu abonelik sözleşmelerinde karşılaştığı sorunu nasıl çözeceğini veya nereye gideceğini de bilmiyor. Örneğin telefonda; bir GSM operatörü tarafından tüketici ile bir paket sözleşmesi yapılıyor, tüketici paket satın alıyor. Bu sözleşmeyi telefonda yapıyor ve onay veriyor. Fakat, bu sözleşmenin bir suretinin kendine gelmesi gerektiğini bilmiyor. Bu görevi operatörler de yerine getirmiyor. Dolayısıyla bu bir örnek. Tüketicinin bilinç seviyesi 29 yılda artmış olmasına rağmen, mal ve hizmet ihtiyaçlarının çoğalması nedeni ile tüketici bu konuda yetersiz kalıyor ve ne yapması gerektiğini halen bilmiyor. Tüketici derneklerinin bu konuda çok önemli görevlerinin olduğunu ve hemen devreye girmelerinin gerektiğini düşünüyorum. Bir de bizde bir yapı var, bir sorunla karşılaşmış isen ne yapılması gerektiğini o zaman araştırıyorsun. Tüketici önceden bilgi sahibi olmuyor. Bu konuda, tüketici dernekleri olarak; şubelerimizde, ziyaret ettiğimiz kitle örgütlerinde ve okullarda tüketicilere tüketici hakları ve tüketici ile ilgili eğitimler ve eğitim konferansları veriyoruz. Tüketicileri davet ediyoruz. Tüketiciye “Gelin haklarınızı öğrenin, bir gün lazım olur” diyoruz. Kimse gelmiyor. Fakat tüketici bir sorun ile karşılaştığı zaman hemen müracaat ediyor. “Halbuki, sorunla karşılaşmadan bilgi sahibi ol, o sorun ile bir daha karşılaşmazsın çünkü konuya ilişkin bilgin olur.”
Tüketici Dernekleri, tüketicilere
çok önemli bir hizmet veriyorlar. Fakat sizlerin yaşadığınız sıkıntılar da
mevcut. Kendi içimize de dönelim, aktaralım. Tüketici derneklerinin sıkıntıları
nelerdir?
Tam bu noktada, öncelikle tüketicilere bir çağrıda bulunmak gerekiyor. Uğradığı her haksızlığa karşı, tüketici mutlaka hakkını aramalı. Bu anlamda tüketici, bulundukları yerdeki tüketici hakem heyetlerine müracaat etmeli. Rakamsal değeri ne olursa olsun; küçük büyük bakmadan hakkını aramalıdır. Bilinçli tüketici örgütlü tüketicidir. Örgütlü tüketici aynı zamanda bilinçli tüketicidir. Dolayısıyla her tüketicinin bir tüketici örgütüne üye olarak, tüketici örgütü etrafında örgütlenmesi onların uğrayacakları hak ihlallerinde güç oluşturması ve tüketici sorunlarında politikaların oluşturulmasında çok önem arz ediyor. “Mutlaka her tüketici, tüketici örgütüne üye olsun.” diye çağrıda bulunalım.
“Türkiye'de bırakın hükumetten pay almayı, tüketici örgütleri Türkiye’de sorunun bir parçası olarak görülüyordu.”
“Tüketici derneklerinin hangi sorunları var?” Tüketici örgütleri olarak gönüllülük temelinde faaliyet sürdürüyoruz. Kamu yararına bir derneğiz fakat kamu yararına olmamızın da bize hiçbir avantajı yok ve getirisi de yok. Fakat bu gönüllülük temelinde tüm giderlerimiz çok küçük olan ve zor toplanan üye aidatları ve tamamen yöneticilerimizin maaşları ile ayakta durmaya çalışan bir derneği yürütmeye çalışıyoruz. Tüketici örgütlerinin işlevselliği artırılmalı. Tüketici örgütleri güçlendirilmeli. Avrupa'da tüketici örgütleri yerel ve merkezi hükumetten pay almakta. Bırakın hükumetten pay almayı, tüketici örgütleri Türkiye'de sorunun bir parçası olarak görülüyordu. Daha yeni yeni, proje kapsamında tüketici örgütleri ile çalışma yol alma sistemi benimsenmiş durumda. Halbuki tüketici örgütleri sorunun değil, çözümün bir parçasıdır. Paydaşlık ilkesinde birçok kamu kurumu ile yol alabileceğimizi ve oluşturulabilecek tüketici politikalarına çok ciddi katkılar sunacağımızı düşünüyorum. Bu sorunların giderilmesinde yine anayasanın 172. maddesi ve 6502 sayılı tüketicinin korunması hakkındaki kanun hükümleri açık. “Tüketicinin bilinçlenmesi, örgütlülüğünün sağlanması” diyor. Tüketici örgütlülüğünü sağlarken, tüketici örgütlerinde bu örgütlülüğü sağlarsın. Onu sağlamak için de bu örgütlerin güçlenmesi ve desteklenmesi için çok ciddi çalışmalar yapılması gerekiyor. Yoksa tüm giderlerimizi cepten karşılayarak şubelerimizde bulunan tüketici danışmanlarımızla gerek telefonuna gerek bireysel başvuruları yapan tüketicilere destek vermekteyiz ve yol göstermekteyiz. Sorunlarının çözümü doğrusunda çalışmaktayız.
“Ekonomik anlamda derneğin an azından kiralarını karşılayabilecek şekilde bu cezalardan bir pay ayrılabilir” gibi düşünüyoruz."
Devletin aslında ne yapması
gerekiyor fakat yapmıyor?
Ne yapmasından ziyade ne yapması gerektiğini konuşmak lazım. Tüketici örgütleri tüketici sorunlarının çözümünde alternatif çözüm olarak tüketici derneklerinin güçlendirilmesinden geçiyor. Bu nasıl güçlendirilir? Örneğin çözümün bir ayağının tüketici örgütlerinde olduğu ve tüketici örgütlerindeki tüketici danışmanlıklarının güçlendirilmesi gerekiyor ki; tüketicileri bilinçlendirelim ve daha az sorunla karşılaşsın. İkincisi reklam kurulu var, buralara çeşitli şikayetlerde bulunuyoruz ve buralardan cezalar kesiliyor. “Ekonomik anlamda derneğin an azından kiralarını karşılayabilecek şekilde bu cezalardan bir pay ayrılabilir” gibi düşünüyoruz. Önerileri arttırmak mümkün. Dünyayı yeniden keşfetmeye gerek yok. Avrupa Birliğinde ve Avrupa’da, tüketici derneklerinin nasıl çalıştığı ile ilgili örnekler var. “Bu örnekleri Türkiye’ye uyarlayabilir, Türkiye şartlarına göre uygulayabiliriz” diye düşünüyorum. Evvelinde belirttiğim gibi paydaş olarak dikkate alınmamız gerekiyor, sorunun bir parçası olarak değil.
“En büyük sorun sosyal medya üzerinden tüketicilerin dolandırılmasıdır.”
Dolandırıcılık anlamında, Türkiye’de
en çok hangi sektördeki hileden para kazanılıyor?
Hileli gıda üreten ve tağşiş eden birçok şirketlerin denetim mekanizması da maalesef çok zayıf, ya da denetim elemanları çok az. Gıda bölümü çok önemli. Devamında güvensiz ürünler geliyor. Ürünlerde güvenliğin ve TSE garantisinin ve standardizasyon sisteminin çok ciddi çalışması gerekiyor. Buralarda sıkıntılar var ama en büyük sorun sosyal medya üzerinden tüketicilerin dolandırılmasıdır. Bu çok ciddi bir sorun. Bu mecraya ciddi yatırımlar da şu anda sağlanmıyor. Böyle de bir sorun var. Bir site açıyorlar, o site üzerinden “Sponsorludur” diye küçük paralarla öne çıkıyorsunuz sürekli dönüyor, o logoyu tıkladığınızda logo üzerinden dolandırılıyorsunuz. Fakat tüketiciyi istismar ederek hileli gıda üreten kesim daha fazla tabii. Bunun devamında, dediğimiz gibi ürün güvenliği gelir.
“Türkiye'de ticari ahlak yok. Ticari ahlakın oturması gerekiyor. Öte yandan, firmaların ve odalarının etik değerleri olması gerekiyor.”
Alınması gereken tedbirler neler?
Çiftlikten çatala, gıda güvenliğinin sağlanması gerekiyor. Meslek odalarının, devletin, bakanlığın, imalatçıların, çiftlikteki üreticilerin, pazarlamacıların, gıda imalatçıların ve Tüketicilerin hepsi bir taraftır. Tarafların bir araya gelerek çözüm doğrultusunda üretecekleri politikaların hayata geçirilmesi gerekir. Bu politikaları zaman zaman toplantılarda dile getiriyoruz. Umarım çözüm odaklı çalışmalara odaklanırız ama burada en önemlisi bir defa Türkiye'de ticari ahlak yok. Ticari ahlakın oturması gerekiyor. Öte yandan, firmaların ve odalarının etik değerleri olması gerekiyor. Kendi iç mekanizmalarında, iç denetimlerinin sağlanması gerekiyor. İç denetim mekanizmasının oluşması, bakanlık nezdinde daha fazla denetimin yapılması, laboratuvar sistemlerinin yerel yönetimlere yaygınlaştırılması ve her yerel yönetimde bir tüketicinin ücretsiz yararlanabileceği bir laboratuvar olması, caydırıcı cezaların olması gerekiyor. Bir suç işlediğinde, sabıka kaydının olması gibi; ticari sabıka kaydı gibi bir sabıka sistemi de tutulabilir. Bu tür hilekar şekilde istismarlar gerçekleştirenlerin bir sicili olmalı ve belirli bir süre ticareti engellenmeli. Aksi takdirde maalesef, Türkiye'de kolay yoldan para kazanmayı herkes bir meslek edindiğinden dolayı bunların önüne geçilememektedir.
“Mücadelemiz aynı zamanda, evrensel tüketici haklarının Türkiye’de karşılığını bulmasıdır.”
Son
olarak, dernek başkanı ve kişi olarak eklemek ve vurgulamak istediğiniz
detaylar neler olur?
Türkiye’de tüketici hak ihlallerine karşı emek eksenli mücadele veriyoruz. Mücadelemiz sadece 6502 sayılı tüketicinin korunması hakkındaki kanun çerçevesinde değil. Mücadelemiz aynı zamanda, evrensel tüketici haklarının Türkiye'de karşılığını bulmasıdır. Temel ihtiyaçların karşılanma, sağlıklı çevrede yaşama, temsil edilme ve bilgi edinme gibi birçok hakkı içinde barındıran 9 temel hakkın Türkiye'de karşılığını bulması için mücadele veriyoruz. Dolayısıyla, örgütsel gücümüzü artırırsak, Devlete sesimizi daha fazla duyururuz ve yaptırım gücümüz daha fazla olur. Bir tane örnek vereyim. Elektrikte kayıp kaçak ile ilgili verdiğimiz mücadelede; tüketici, tüketici örgütleri etrafında kenetlenseydi, kamuoyuna çok ciddi bir şekilde sesimizi duyurabilseydik ve siyasilere bu örgütlü gücümüzü duyurabilseydik, bu yasa meclisten çıkmazdı. Elektrikte kayıp kaçak konusunda mücadeleyi verirken arkamıza dönüp baktığımızda, çok az sayıda tüketiciyi yanımızda gördük fakat bugün baktığımızda elektrik faturalarından herkes şikayetçi.