Çetin ÜnsalanMerkez Bankası, son enflasyon açıklamasını değerlendirdiği raporlama da yine gıda fiyatlarındaki yükselişe dem vurdu. Meselenin siyaset tarafından yorumlanmasına baktığımızda ise konu dönüp dolaşıp fırsatçılara geliyor.
Her ne kadar kabak tadı verdiyse de günün sonunda üreticinin para kazanamadığını, tüketicinin de 40- 50 TL diliminden aşağıda kilogramını satın alamadığı domates esasen sadece bir simge.
Neden özellikle domatesten bahsediyorum? Çünkü Güneydoğu Anadolu İhracatçı Birlikleri’nin son açıklamasına göre domateste ihracat rekoru kırıldı. 2023’teki dış satım, bir önceki yıla göre yüzde 42,8 arttı ve 539 milyon dolar sınırına dayandı.
Bunu satabilenler açısından elbette başarılı bir performans. Fakat bu rakama karşılık üretici para kazanamıyorsa, içte de vatandaş çok pahalıya domates yiyorsa, ciddi bir üretim politikası eksikliği var demektir.
Sadece domates için değil; gıda ürünlerinin tamamı için, hatta genel çerçeveden baktığınızda iç piyasada ihtiyaç olup, dışarıya satılan her ürün için bu durum geçerli. Biz, ihracat meselesini tamamen yanlış anladık.
Şayet tarım ürünleri dış ticaretinde ihracatınız ithalatınızdan fazlaysa, ama iç piyasada üreticinin de tüketicinin de baş edemediği bir maliyet / fiyat skalası varsa, orada dış satımınızı tartışmanız gerekir.
Bunun sağlamasını nasıl yapabiliriz? FAO’nun son verilerine göre dünya genelinde gıda fiyatları yüzde 10,1 geriledi. Bizde durum ne? Yüzde 72 artış. Sadece gıda fiyatlarını esas almamın bir nedeni var.
Günümüzde alım gücü düştükçe, gelirler azaldıkça, tüketicinin elindeki geliri ağırlıklı olarak gıdaya yaptığı harcamalarda kullandığını biliyoruz. Üreticinin de maliyetlerle baş edemediği malum. O zaman dış ticaret düzenlemesi şart.
Bir ülkede ihracat yapmak önemlidir. Fakat kullanacağınız malı ihracat diye dışarıya satıp, sonra da ihtiyacınızı karşılamak için satın alma yapmak ya da daha yüksek fiyattan iç piyasada satılmasına neden olmak akılcı bir performans olmadığı gibi, övünülecek bir iş de değildir.
Türkiye’nin mutlaka ihtiyaç / üretim planlamasını yapması, önce iç talebi karşılayacak sistemleri kurması, bu yolla yaşamsal tüketim maddesi olan gıda fiyatları üzerindeki baskıyı kaldırması, üreticisine para kazandırırken, bunun dışında gerekiyorsa kapasite artırımları ile ihracat için üretim gerçekleştirmesi gerekiyor.
Aksi takdirde üreteniniz para kazanamaz, aradaki suçlanır, tüketici ürüne makul fiyatla ulaşamaz ve enflasyonunuz da dizginlenmez. Elbette gıdanın tüketiminin gelir içindeki ağırlığı da, enflasyon hesaplamalarında anlamlı hale getirilmek durumundadır.
Bu kadar büyük bir karmaşanın, plansızlığın ve sorunları yok saymanın ortasında, çıkıp ihracat rakamlarından övünüyorsanız, insanlara ücret verirken gıda tüketim oranı gerçeğini yok sayıyorsanız ve eş zamanlı dünyadaki fiyat hareketinde yüzde 82 aleyhe fark çıkarken, konuyu ana gündem haline getirmiyorsanız durum vahim demektir.
Özetle Hasan’ın yiyeceği domatesi Hans’a satıp, sonra da Hasan’a gelirinin çok üzerinde satın alabileceği fiyatlar sunuyorsanız, o ülkede ne fakirlik biter, ne de enflasyon...