Hey gidi Kaptan (Attila İlhan), bu sonbahar tam 13 sene dolacak sen gideli. Ülkenin geldiği hali görünce senin şu meşhur "Melengecin dalında çifte sığırcık"... diye başlayan Rinna-rinnan-nay adlı şiirinde geçen dizeler takıldı birden gece yarısı dilimin ucuna.
"melengecin dalında çifte ispinoz diley çifte ispinoz / azıktan yetimim öley diley katıktan öksüz / dirliksiz düzensiz hanidir hürriyetsiz"...
Dolar olmuş 4.50 TL, avro desen 5.30'larda. Petrol dayanmış 80 dolara. Enflasyon çifte vuruyor maaşlara. Kamuda bütçe delinmiş, elde avuçta ne varsa salmışız ulufe niyetine, kredi verecek para kalmamış; mevduatı, kredisi, tahvili derken faizler yüzde 20'lere doğru yelken açmış.
ELİN PARASIYLA SALTANAT ATILMAZ
Bu ortamda bir de baskın seçime gidiyoruz ki sorma. İttifaklar, imzalar, olmadık dalavereler, üst akıl, dış güçler, büyük oyun vs... Şunun şurasında bir bakıyorsun birkaç bağımsız medya dışında herkesler havuza atılıvermiş. Akaryakıta zam geliyor açıklamak yasak. Baktık olmuyor. Seçim geçene kadar ÖTV ile sabitleyelim. Zaten kese yırtık. Olsun biraz daha yırtılsın. Ne de olsa alıştık el parasıyla saltanat sürmeye...
"Borç yiyen kesesinden yer demiş" atalarımız. Dr. Mahfi Eğilmez, "Kendime Yazılar" adlı bloğunda "Bu kez geçmişi de sattık" başlıklı yazısında kamunun varlıklarını satıp ne kadar kazandığımızı, o süreçte bir de üstüne ne kadar iç ve dış borç yaptığımızı anlatmış. Şimdi o tablolara bakınca beni bir kara kara düşünmek aldı. Neden mi? O kadar varlığı satmışsın, üstüne borçları 4'e 5'e katlamışsın. Ekonomin büyümüş, zenginleşmisin ama borçla sağlanan bir yapay refah ekonomisi ortaya çıkmış. Şimdi ucuz para bitince de o refahın nasıl bir kalemde elden gittiğini izliyoruz...
KALMADI BENDE KEYİFTEN ESER
Paramız pula dönmüş. O çok sevdiğimiz ithal malları almak için artık daha çok çalışmamız gerekecek. Evvelden yurt dışına çıktık mı harcamaktan korkmazdık. Şimdi bir kahve alırken bile tereddüt eder hale geldik. Herkes dolar bazında hesaplıyor ama esasen bizim içli dışlı olduğumuz coğrafya Avrupa kıtası. Orada malum avro hakim. Avro olmuş 5.30 TL. Neyin kahvesini içiyorsun! "Yahu Recep seni de Avrupa'da kahve içememe derdi mi aldı?" diye soranınız olacaktır. Bu örneği şunun için verdim a dostlar; benim bir otomotiv fabrikasında çalışan arkadaşım var. Aldığı maaş hepi topu bin 800 hadi diyelim 2 bin TL. Avro bazında yukarı yuvarlarsak 380 avro yapar. Geçen yıl bu zamanlar maaşı 500 avro ediyordu. Bir yılda avro bazında yüzde 24 fakirleşti o fabrika işçisi. Geçen telefonlaştık. Diyor ki; "Ben bu insanları anlamıyorum. Bazı arkadaşlar diyorlar ki bizim dolarla, avroyla ne işimiz var. Enflasyondan da haberi yok bunların."
Bizim arkadaş isyan etmekte haklı. Bu kur hareketinin etkisi ne kadar vergiyle, aşağı yönlü fiyat baskısıyla filan tutulmaya çalışılsa da su yolunu bulur. Böyle giderse sene sonu yüzde 15'lik bir enflasyon görürüz.
Bir de bakıyorsun büyümek için daha fazla el parasına ihtiyaç duyar hale gelmişsin. Büyümek istedikçe cari açığın da artıyor. Yani sattığın onca varlık, aldığın onca borç; sonradan onların yerini dolduracak katma değerli üretime değil, tüketime gitmiş. Bizimkisi bildiğin Ağustos Böceği'nin hikayesi. O yüzden halimizi anlatan dize tam da başlıktaki gibi "azıktan yetimiz katıktan öksüz" iyi mi!