Benim yalnız ve güzel ülkem. Lafa gelince senden yerlisi ve millisi yok. Ama iş eyleme gelince bir alafrangalıktır aldı başını gidiyor.
Şimdi yoldan birini çevirsek konuyu açsak 'yerli malı yurdun malı herkes bunu kullanmalı' diye nutuklar çeker, tıpkı kürsüden kürsüye koşan devlet büyüklerimiz gibi. Ancak giydiği ayakkabıdan, kullandığı telefona, bindiği arabaya kadar ithal mi ithaldir.
Yahu bu ülkede hala 'ithal duvar kağıdı bulunur' diye tabelalar görmekteyiz. Duvar kağıdını bile dünya standartlarında üretemez halde miyiz ki ithal ediyoruz?
Artık tüketim alışkanlıklarımızı değiştirmemiz gerekiyor. Bakın bunu size iki örnekle anlatayım.
O IPHONE'UN SON MODELİ Mİ?
İlki bizzat kendi hayatımdan bir kesit. Bir akşam Asmalı'da bir mekanda yine bir grup genç arkadaşla kafaları çekiyoruz. Arkadaşlardan biri ABD'den geleli bir kaç ay olmuş. Daha önce bir kaç sene orada yaşamış. Masanın üzerindeki telefonumu işaret edip; 'O iPhone'un son modeli mi?' diye sordu. Ben de kendisine 'Ben iPhone kullanacak kadar para kazanmıyorum.' deyince bir afalladı! İşi 'nasıl yani'ye getirdi! Malum ulusal bir basın kuruluşunun ekonomi müdürüyüz, TV programcısıyız vs... Gelirle ölçmeye lüzum yok, prestij için taşımalı! Malum bu ülkede asgari ücrete çalışan insanların bile bir prestij ölçüsü sayılan söz konusu marka telefonları kullandığını görünce hayretler içerisinde kalıyorum. Mesele zaten gelir meselesi de değil, bir anlayış meselesi. O kadar para döküp aldığın teknolojik icadın yüzde kaçını hakkıyla kullanıyorsun. Şimdi iktisatçılar bıyık altı gülüyorlardır. Marjinal maliyet, marjinal fayda, toplam fayda meselesi.... İşin bir de millilik boyutu var. Hadi yüzde 100 yerli telefonumuz yok. Olması da mümkün değil zaten. O telefonlar da yüzde 100 Amerikan veya Güney Kore malı değil. Ama sen kullanabileceğinden fazlasını sana sunan o teknolojiyi ithal ederek ülkenin cari zarar yazmasına neden oluyorsun. Sen o teknolojiyi o ölçüde ithal edip kullanacak katma değeri yaratamıyorsun. Nokta!
AKIL BUNUN NERESİNDE?
İkinci örneğe gelirsek. Geçen hafta 14. KOBİ Zirvesi İstanbul'da yapıldı. Ben de açılış kısmını takip ettim. Zirveyi düzenleyen Türkiye Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler, Serbest Meslek Mensupları ve Yöneticiler Vakfı'nın (TOSYÖV) Başkanı Nezih Kuleyin, yerli ve milli söylemine farklı bir pencereden bakarak, ülke toplumunun tüketim alışkanlarını eleştirdi.
"Bizim hem tasarruf açığımız var hem de buna uygun olmayan bir tüketim biçimimiz var" diyen Nezih Kuleyin, şunları dile getirdi: "Cebindeki telefon markasıyla övünen bir insan profili yarattık, akıl bunun neresinde?' Yerli ve milli olmaktan söz ediyoruz ama kimse yerli araba, kumaş, ayakkabı almıyor. Geçenlerde yerli ve milli bir yayın evinden kitap aldım. Bir baktım kitap Çin'de basılmış. Kartvizitleri bile Çin'de bastıranlar varmış." Nokta!
KAĞIT İTHAL, HABER YERLİ ÖYLE Mİ?
Hep dile getiriyorum; toplumda hemen her kesim medyayı eleştiriyor. Kimse gazete adam akıllı okumuyor, okumadan eleştiriyor. Yerli ve milli diyoruz, yazıyoruz ama onu yazdığımız gazetelerin kağıdını bile çeşitli ülkelerden ithal ediyoruz. Ben bu kağıt meselesini hem TBMM Sanayi Komisyonu hem de Başbakanlık düzeyinde dile getirdim. Fırsat olursa Cumhurbaşkanlığımız düzeyinde de dile getireceğim. Yahu bir ülkede kendi üretebileceğin bir maddeyi yüzde 100 neden ithal edersin, elin spekülatörlerine muhtaç kalırsın. Bir de hala SEKA'nın kağıt ürettiğini sananlar var. Bilmeyenler için Kocaeli'deki SEKA Fabrikası çoktan müzelik oldu!