İstanbul'da bugün hava hayli kasvetli. Yağmur sindirerek yağıyor, ince ince... Normalde hayli kalabalık akışı olan sokak Pandemi yasakları nedeniyle ıssız. Tek tük araba, online siparişi yetiştirmeye çalışan motosikletler geçiyor, ekmek alma bahanesine sığınıp küçük çocuğunu hava almaya çıkarmış bir kaç insan...
Bense, dün gece federasyon grubumuzda hararetli diyaloglardan sonra hazır olan, bugün
(9 Ocak Cumartesi) medya ve sosyal medyada paylaştığımız basın açıklamasını düşünüyorum.
Açıklamada dokunulan bamtellerinin açlıkla sınanan insanların kaderi olup olmadığı üzerine filozofluk(!) yapıyorum. Ama olmuyor. Kolaycılığa kaçıp kadere bağlamanın 'insanlığa ihanet' olduğu kararını vermişken beni teyit eden olay büyük bir hengameyle sokağımdan, kapımın önünden geçiyor. Anlaşılmaz gürültü ve bağrışmalarla cama yöneldiğimde gördüğüm manzara şu: Bir kadının çığlık atarak elindeki dizginlerle ayakta durup dört nala koşturduğu bir at arabası, arabanın eski kasasında yere yatmış, imdat isteyen ve kenarları olmayan tahta yüzeyden düşmemek için sıkı sıkıya bir yerlere tutunmaya çalışan ve polislere “Gelmeyin, gelmeyinnn...“ diye bağıran bir başka kadın, arkalarında onları kovalayan polis arabası...
Ben gözlerime, siz sözlerime inanamadınız değil mi? Kovboy filmi(?!) falan çevrilmiyorsa durum vahim. Sebebi de malum... İnsanlar aç!.. Aç kalmamak, çoluğunu çocuğunu doyurmak için çalışmak zorunda. 'Aç'a evde kal demek, ’öl' demekle eş değer. Covid mi, hasta olmak mı?.. Bir dilim ekmek bulamayanın çok da önemsediği bir konu olmasa gerek...
İNSANLAR AÇ!..
Aylardır şahit olduğum bir diğer konu, yasağa rağmen karşıdaki çam ağacının dibindeki konteynıra çöp atandan çok, çöplerden para kazanan insanların yanaşıyor olması... Çoğunun arkasındaki dev hararların yeniliğinin de sebebi malum. İşini aşını kaybeden, yapabileceği en pratik, sermayesiz, kovulma risksiz iş neyse onu yapmaya çalışıyor insanlar.
Öyle böyle değil, zaten bozuk ekonomik düzende kendi ekonomisini hepten yitiren milyonlar açlık sınırında aklını korumaya çalışıyor adeta. Yok çünkü. 'Yok'ta dört işlemin hükmü de yoktur. Matematik karşılığı `eldeki sıfır' dır.
Bilmem, anlatabiliyor muyum?..
TÜKETİCİ BİRLİĞİ FEDERASYONU (TBF) NE İSTİYOR?
Bu sıkıntılı dönemde diğergamlığı şiar edinmiş bir avuç federasyon gönüllüsü insanın derdi de bu insanlara 'ses' olmak; onlar adına, onlar için 'istemek'...
TBF diyor ki:
Öncelikle, kimsenin gözünü boyamak zorunda olmayan 'gerçek rakamlar' yalan söylemez, diyor.
Yönetenlerin sürekli aynı gemide olduğumuz argümanını öne sürdüğünü ama bunu bize hissettirecek hiçbir reel çalışma yapmadığını söylüyor.
Ve ekliyor:
"ÇÖZÜM, SOSYAL DEVLET YAKLAŞIMINDADIR."
1-Gıda, medikal ürünler, elektrik, su, doğalgaz, iletişim gibi temel tüketime ilişkin hizmet ve ürünlerden alınan tüm vergiler 2021 yılı sonuna kadar sıfırlanmalıdır.
2-Uzaktan eğitime mahkûm olan çocuk ve gençlerimize yönelik olarak indirimli internet tarifeleri uygulanmalı, eğitim için gerekli elektronik cihazlardan alınan her türlü vergi 2021 yılı sonuna kadar kaldırılmalıdır.
3-Küçük esnaf, çiftçi, 10 yıla kadar çalışma süresi olan avukat, mali müşavir ve benzeri serbest meslek çalışanlarının gelir vergisi tarifeleri, 2020 ve 2021 yılları için yarı oranında düşürülmelidir.
4-Yol, köprü ve benzeri altyapı yatırımlarına ilişkin planlanan tüm girişimler ertelenmeli, bu yatırımlar için ayrılan bütçe, sosyal yardım olarak topluma ulaştırılmalıdır.
5-Yaşanan salgın sürecinin olağanüstü niteliği nedeniyle, toplumsal dayanışmanın örnekliğini oluşturmak üzere, “aynı gemide” olduğumuz söylemi yaşama geçirilmeli ve bir kereye özgü, titiz ve adil uygulanması kaydıyla servetin artışı ve transferinden ek vergi alınmalıdır.
Biz, bu yolda vatan hainliği, ocu bucu iftirasını göze alıp; dilenmez dilencilerin, bağırsa da sesi yetmeyenlerin yerine istemek zorunda kaldığımızı tarihe not düştük; görevi, ülkenin yaşaması için insanı yaşatmak olanları da göreve davet ediyoruz.