"Üryan geldim gene üryan giderim.
Ölmemeğe elde fermanım mı var? "
Malum yangınlar ülkenin ciğerlerini, bizim içimizi kor alevlerle, isli dumanlarla kapladı. Ateşe düşmüş can derdinde olanlar, malını geleceğini yitirenler, akıl tutulması yaşayanlar, sorumluluk bilmeyenler, haddi aşanlar, şaşkınlar, taşkınlar...
Dünyayı istilâ eden virüsten nemâlananlar...
Sosyal bilimcilerin ve insanların bir kısmı, pandeminin toplum üzerinde olabilecek manevi olumlu etkisini beklerken, kimileri sonradan belki pişman olacağı sözler söylemeye devam ediyor...
Özellikle toplumun bir buçuk yıldır pandemi nedeniyle ekonomik zorluk yaşayan kesimi, pandemi kısıtlamalarına karşı bileylenmiş durumda. 'Yasak'ları savunmak için ağızını açan, yandı!.. Adeta ölümü göze alıp, çalışmaya üretmeye yeminli kitleler... Bu tepkiyi hayatta kalmak için haklı bir sebep olarak görebiliriz belki... Ama kırmızı 'had' çizgilerini aşmaması koşuluyla...
Son günlerde tüm bu olumsuzlukların yanında insanların doğal ve anayasa ile korunan 'yaşam hakkı' ve onu kullanma tercihine kifâyetsiz merciilerce müdahaleler söz konusu...
Ve...
Hepsi biziz aslında...
Biz, İNSAN...
Hatırladık mı?..
EĞİTİM ŞART, ÖNCE EĞİT!...
Bir esnaf odası başkanı, aşısını yaptırmayan esnafın adının kamuoyuyla paylaşılacağını söylüyor. Bir başkası aşısı olmayan tüketiciye 'ekmek satmamak' tan dem vuruyor...
Birilerinin, 6698 Sayılı KVKK'dan da birinci maddesinden de, yaptırımın devlette olduğundan da haberleri yok galiba(?)
Pandemi nedeniyle ekonomik zorluğu en çok yaşayan esnafın kendisi, aşı yaptırmamayı seçen de kendisi ise buradaki 'büyük oyunu', 'kandırılmayı' görmek gerek (?!..)
Toplum sağlığı önemli ama aşı olmayanın ekmeğini suyunu kesmek, iş yaptırmamak ne kadar insani?
Odalara tavsiyem, oylarını ve aidatlarını aldığınız insanların her tür yanlışına bolluk zamanı göz yumarken, sıkıştığınız darlık zamanlarında kürelemek yerine vakti zamanında her konuda eğitmenizdir.
Bugüne kadar oda olarak esnafı hangi konuda, ne kadar eğitmişler sormak lazım kendilerine...
Ayrıca hatırlatayım!..
Adını yazamayan esnaf biliyoruz. Yaptığı işin teknik kelimelerinden hatta yaptığı işten bîhaber esnaf biliyoruz. Toplum olarak, meslek ahlakından, etiğinden çoook uzak esnaflar BİLİYORUZ...
Ya siz, bunlardan haberdar mısınız?
Örneğin, bağlı olduğu odadan sosyal sorumluluk, toplum sağlığı, meslek ahlakı ve etiği, çevre eğitimini almış kaç esnaf var?.. Var mı?.. Küresel ısınmaya karşı duygu ve düşüncesi alınmış esnaf olmuş mu?.. Anket vb. çalışmalar yapılmış, istatistikler tutulmuş, sosyal ve mesleki karşılaştırması yapılmış mı? Farkındalıklar yaratılmış mı?..
Al oyu; devlet, seni ayakta tutmak için iş kurmak isteyen esnafa önce sana üye olma şartı koysun, al 'zorunlu' aidatı da... Oh, mis!...
Eğitim şart, önce eğit sonra iste!
SESSİZLİĞİN SESİ NEREDE YANKIR?
Derde derman olmayacak sakinleştirici bábında yapılmaya çalışılan palyatif çözümlerin, çayın çorbanın, ikramın da bir yeri ve âdâbı olduğunun farkında olan toplumun tepkisel geri dönüşlerinden ders çıkartanlar olur umarım.
Orman ekolojisinin olmazsa olmazı 'yaban hayvanları'nın yanarak yok olması içimizi sızım sızım sızlattı. Yok olmalarının doğa için öneminin bilincinde olan, bu konuda sorumluluk hisseden insanları kat be kat etkiledi, daha da üzdü...
Yaban hayvanlarının ölümüne duyulan rahatsızlığın, üzüntünün yoğunluklu dile getirilişine en yüksek makamdan bile gösterilen tepkinin usta işi (?!) 'manevrayla' telef olan sahipli hayvanların para değerinin hükümetçe karşılanacağı şekle dönüştürülerek, yaban hayatın yaşam haklarının savuşturulması, ekolojik dengenin gözardı edilmesi de şu hassas dönemde hiç mi hiç insani ve şık olmayan siyasi kaygılarla yapılan bir manipülasyon, manevra görüntüsü verdi.
Tamam, telef olan hayvanlarının yanında yaban hayvanların ölümüne de üzülmüş olan insanların ağzına bir parmak bal çalınmış, hükümetin gücünün reklamı yapılmış olabilir ama, biline ki şu an toplum vicdanı, göğe yükselen kızıl alevlerde yanarak yok olan yaban canlısıyla ve ormanla dolu... Her daim kendimize beklediğimiz hassasiyeti geri kalanlara da bizim göstermemiz gerektiğini bari en hassas zamanlarda hatırlayabilsek keşke... Toplumların vicdan sessizliğinin yükselen sesinin nerede yankılanacağını en iyi siyasiler bilir sanırım... Bizden hatırlatması...
OYALAMA BİZİİİ...
Muhalefetten bir büyük şehir belediyesi, THK nın yüksek faturaya mâl olacağı için tamir ettiremediğini söylediği uçakları yangınlara müdahale edecek duruma getirmek için tamir önerisinde bulunmuş...
Olmayacak duaya amin dememizi bekleyen bu öneri ve belediye başkanına da şu alevli kara isli süreçte 'oyalama' bizi diyoruz...
Bu ülkede en büyük yükselen değer (?) ayrışma, kutuplaşmayken, sana o uçakları kim verir; kim, tamir ettirmeni ister ki?..
DEMEDİ, DEMEYİN!..
Siyaset üstü birlik ve beraberliğin şart olduğu zorun zoru bir süreçten geçiyoruz. Siyasi rant peşinde olan hiçbir siyasi kurum ve kişi, ciğeri yanan bu halkın zerre umurunda değil bu süreçte biline...
Siyasiler adına üzgünüm ama, 'delişmenliğe' hoşgörümüz de bir yere kadar...
VE ENFLASYON...
Felaket tellâllığı yapmak istemem ama iki çiziktiren yazının bile enflasyona değinmeden yazılması mümkün değil. Çünkü, hepimizin tüketici olduğu şu dünyada yatıyor kalkıyor market sepetiyle cebimizdekini denkleştirmeye çalışıyoruz.
Ve TÜİK'in 0,5 puanlarla yaratmaya çalıştığı 'iyimser'liğin gerçeklerden uzak olduğunun bu ay da farkındayız. Önümüzdeki günlerde tatil rehavetinden çıkan kitlelerin kağıt üzerinde tutturulmaya çalışılan enflasyon oranına nasıl ikna edileceğini bilmiyorum. Acaba, partneri olmayan bu 'oyundan'(?) vaz mı geçse TÜİK? Ve artık, yaşam gerçekleriyle örtüşen listeleri hazırlamak için tüketici stk'larıyla işbirliğine mi gitse TÜİK?
KADIYI, KADIYA ŞİKÂYET ETSEM...
En ufak serzenişte malum yerlerin soğukluğu dillendirilirken kadıyı, kadıya şikâyet etmem mümkün mü... Velev ki etsem, derman mı bulurum, fermân mı?..
Hiçbir şeyin garantisi olmayan dünyada can da, mal da, makam da bir kıvılcımlık...
"Bana derler gam yükünü sen götür /
Benim yük götürür dermanım mı var?"
Demiş Karacaoğlan... Anlayana...