Türkiye’de emekli olmanın nasıl bir çile haline dönüştüğünü hepimiz biliyoruz. Emeklilerin açlık sınırının çok altında maaş aldıkları da kesin. Türkiye’de yönetimlerin sosyal güvenlik sistemini kötü yönettikleri, hatta toplanan paraları çarçur ettikleri için bugün suçu emekliye atmak istedikleri de açık.
Ülkenin emeklilerini daha düzgün şartlarda yaşatması gerektiği, çünkü bunların ödedikleri prim ve verdikleri emek neticesinde buna hak kazandıkları da tartışmaya kapalı bir konu. Gelelim emeklilik yaşına…
Hep beraber oturup, doğru emeklilik yaşının ne olması gerektiğini, nasıl bir sistem kurmamız lazım geldiğini de konuşabiliriz. Bana sorarsanız, mesele yaştan bağımsız olarak belirlenen yıl ve prim ödeme sayısına bağlı olarak elde edilecek bir hak olması gerekir.
Zira bunun bir matematiği varsa, doğrusunun da bu olduğunu düşünüyorum. Çalışma yıllarını uzayan insan ömrüne paralel tartışabiliriz, ama yükümlülüklerini yerine getirdikten sonra insanları bekletmeyi konuşamayız.
Zaten bu ucube düzenleme 1999 yılında yapıldığından beri işin içinden çıkamıyoruz. Daha önceki ve sonraki yıllarda sosyal güvenlik politikalarında yapılan hatalar da işin cabası. Bugün dünya ortalaması 4 çalışanın 1 emekli maaşını finanse etmesi iken, 1,6 çalışanın 1 emekli maaşına denk gelen yapısı emekli olanın, çalışanın ya da işverenin değil, politikacıların hatasının çıktısıdır.
Fakat tüm bunları tartışarak, uzlaşarak ve yasal zeminde düzenlemeler yaparak, üzerinde oynama eğilimi olmayacak şekilde oluşturmamız gerekiyor. Gelelim son dönemde dile pelesenk olan EYT meselesine ve akabinde şimdi hazırlıkların olduğu iddiası ortaya atılan ve mini EYT diye tabir edilen yaklaşıma.
Öncelikle çok net söylemek istiyorum ki mini EYT olmaz. Çünkü emeklilikte yaşa takılma meselesi, 1999 yılında yapılan düzenlemeyle ortaya çıkmış haksız bir uygulama olmakla birlikte, kamuoyunda konuşulan EYT konusunun uygulamadan çok ilkeyle alâkası var.
Yani 1999 yılında kanuni düzenlemeden önce sigortası yapılanların meselesi ile, şu an yaşa takılanların durumu aynı değil. Biri uygulamadan kaynaklanan bir sıkıntı iken, diğeri kanun bazında yasanın geriye işletilmesinden ortaya çıkan bir hak gaspı.
Bir düzenlemeyle yasal gaspı ortadan kaldıran ve EYT’lere hakları iade eden konu, yönetim tarafından sürekli erken emeklilik diye anlatıldığı için akıllar karışıyor. EYT’den emekli olanlar gasp edilen hakları iade edilenler, hak verilenler değil.
Bunun da kriteri belli. Yasal düzenlemenin öncesinde hak sahibi olmuş kişilerin, yasanın geriye işletilmesiyle ortaya çıkan hak kayıplarının teslim edilmesinden ibaret. Aksi takdirde mini EYT, bekledim de yakalayamadım, beni de emekli edin gibi argümanlar geçerli değildir.
Bu konudaki mesele tamamen bir hukuk sorununun giderilmesidir. Çalışma hayatındaki emeklilik yaşları ya da 1999’dan sonra sigortalı olanların yeni sistemle birlikte başlarına gelen bekleme süreleri başka konulardır.
Şu kadar günle kaçırdım diye bir kriter olmaz. 1999’daki düzenlemeden önce sigortalıysanız hakkı gasp edilen, sonra sigortalıysanız da sistemin mağdur ettiği insanlar olarak tanımlanmanız gerekiyor.
Yani EYT bir erken emeklilik olmadığı gibi, verilen bir hak da değildir, gasp edilen hakkın iadesidir. O nedenle farklı isimlerle erken emeklilik tartışmasına girmenin anlamı yok, doğru da değil.
Ama diyebilirsiniz ki ‘mezarda mı emekli olacağız?” Bakın bu ayrıca sistemsel olarak tartışılabilir ve sormak vatandaşlık hakkıdır. Ama emsaliniz EYT’liler değildir. Konuları birbirine karıştırmayalım.