Kırmızı et ile uzun süre önce ilişkisini kesen, kıymaya dahi arada bir ulaşabilme kabiliyetini korumaya çalışan Türk insanı, üç tarafı denizlerle çevrili, bir iç denizi olan bir memlekette balığa da hasret yaşamaya başladı.
Geçtiğimiz günlerde medyaya bir haber düştü. Balık tezgâhlarında istavrit ve mezgit bolluğundan bahsediliyor; bu da insanlara müjde olarak sunuluyordu. Bol olan balığın kilo fiyatına bakıyorsunuz, 150 – 200 TL bandında…
Üstelik bu fiyatın Trabzon’daki balıkçı tezgâhlarında olduğunu hatırlatırım. Bir de bunun İstanbul ya da büyük şehirlere gelse, fiyatının gelirle mukayese edildiğinde ne kadar ulaşılmaz hale dönüşeceğini varın siz hayal edin.
200 TL dediğiniz rakam, öncelikle en büyük bonknot ve ülkede emekli maaşı 14 bin 500 TL, asgari ücret 22 bin 104 TL, açlık sınırı 24 bin 35 TL, yoksulluk sınırı ise 78 bin 292 TL. Bu gelir grubuyla baktığınızda rakamların ne kadar ulaşılmaz olduğunu, 200 TL’lik bonknotun çıktığı günkü alım gücü için bugün 4 bin 500 TL basmak gerektiğini de görmezden geliyoruz.
Bir gün Üsküdar’da balık pazarından geçiyordum. Oradaki balıkçının şu sesi irkilmeme ve dönüp bakmama neden oldu. Balık pazarındaki esnafın elemanı şöyle bağırıyordu: Koş vatandaş, istavrit ve hamside halk günü…
Lüferden söz etmiyorum. Kısa süre öncesine kadar, evde yemek yoksa, çıktığı semt pazarından balık alıp, öğünü geçiştirebilen insanların olduğu bir memlekette bu iki balık halk günü müjdesi verilerek satılıyorsa, sorun büyük demektir.
Aynı durum öğün geçiştirilen döner ekmek, hatta tavuk döner ekmek için bir hayatımıza girmedi mi? İki gün öncesine kadar evde bir tadilat varsa, ustalara ne yemek söylerdiniz? Lahmacun. Hadi şimdi söylesenize… Aylığın en az yüzde 10’unu bırakırsınız.
Son derece sıradan başka bir örnek vereyim. Girip 100 gram çekirdek alıp, bir çay bahçesinde yiyebiliyor musunuz? Bunun önünüze koyacağı faturayı düşünür hale geldiyseniz, işte ülkenin ekonomik gerçeği budur.
Dönersek tekrar istavrit ve hamsiye… Artık onlara bey ve hanım diye hitap etmemiz gerekiyor. Çünkü dünün soframızın dostu olan ürünler, bugün ulaşılmaz bir klasmana ulaşmışlar; müdür muamelesini hak ediyorlar.
Başınızı sokacağınız bir evden, soğan ekmek ya da zeytin peynir ekmek yemekten bile bahsetmiyorum. Çünkü fiyatları itibariyle bu gelir grubuyla uzun süredir ilişki halinde değiller. Sonra çıkmış Merkez Bankası Başkanı talep enflasyonundan söz ediyor.
Anlamadığı ise şu: Satın alma gücü her gün eriyen insanlar, daha az ürün alıp, daha çok para ödüyorlar. Ekonomi yönetimi de bunu tüketimin arttığı şeklinde yorumlayıp, insanların taleplerini azaltması çağrısında bulunuyorlar.
Oysa bizim hayatımızda beyler ve hanımlar sadece istavrit ile hamsiden ibaret değil. Soğandan meyveye, salatadan sebzeye kadar hepsi ulaşılmaz oldular.