Türkiye’de verilerin inandırıcılığı nedeniyle en tartışmalı başlıklardan biri haline gelen enflasyon ve enflasyonla mücadele ilginç açıklamaların gölgesinde, kâğıt üzerinde düşen, hayatın gerçeğinde ise azalmayan ve satın alma gücü eridiği için etkisi artan makasla açılan bir görünüm olmaya devam ediyor.
Tüm bu gerçekliğin yok sayılarak yürütüldüğü bir mücadelenin de sonuç vermesi hem rakamsal olarak mümkün değil, hem de kalıcı bir çözümün ötesine taşıyan sorunlar yumağına neden oluyor.
Fakat MÜSİAD Genel Kurulu’nda konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, yine konuya ilişkin bir açıklama yaparak, geleneksel sabır talebini yineledi. Sabır önemli elbette ama sabreden insanın da hayatına dair olumlu değişiklikler görmesi gerekiyor.
Oysa Türkiye’de vatandaşın tek hissettiği konu, zorlaşan hayat koşulları ve giderlerini her geçen gün karşılamaktan uzaklaşan gelir dengesizliği. Erdoğan yaptığı konuşmada, sabır talebine dair gerekçeleri anlatırken, pandemi dönemine atıfta bulundu.
Dedi ki: “Salgın döneminde 60 yılın zirvesine çıkan enflasyondaki direnç henüz kırılamadı.” Arkasından da elbette dünyadaki gelişmelere ilişkin konulara atıfta bulunarak gerekçelerini sıraladı.
Dünyadaki gelişmeler bizi etkiliyor mu? Evet. 19 Mart ve sonrasında yaşanan iç gelişmeler bizi etkiliyor mu? Evet. Fakat ıskalanan nokta, Türkiye ekonomisinin sorunlu yapısının bunlardan kaynaklı olmadığı.
Arka arkaya yapılan ekonomideki tercih hatalarının ve önümüze getirdiği faturaların neticesini yaşıyoruz. Bu gelişmeler olsa olsa riskin ve maliyetin dozunu arttıran faktörler olarak sıralanabilir.
Salgın döneminden kaynaklanan enflasyona gelince… Burada dünya ile aynı sorunu yaşıyoruz. Ama gerekçesinin farklı olduğunu unutmamak lazım. Dünya, bilhassa gelişmiş ekonomiler salgın döneminde yurttaşları ayakta kalması adına karşılıksız parasal genişlemede bulundular.
Bunun da enflasyon yaratmasından daha doğal bir durum olmazdı. Nitekim alışmamış ülkeler bile iki haneli enflasyon oranlarını gördüler. Ardından yapılan ciddi ve tutarlı politikalarla da bunu hedef seviyesine yaklaştırdılar ve şu an yan etkilerini yaşıyorlar.
Yani ekonomideki Avrupa ayağındaki daralma da, ABD tarafında oluşan enflasyonist baskı da öngörülemez sonuçlar değildi. Yani onlar bilinçli bir şekilde, doğru bir yaklaşımla uyguladıkları ekonomi politikalarının, yine öngörülen sonuçlarını yönetiyorlar.
Fakat bizim durumumuz benzerlik taşımıyor. Aksine ihtiyacını borçlanarak karşıladığı için, anormal ölçüde borca batan, geliri kısıtlanan, sonraki yıllarda satın alma gücü yere serilen ve o dönemde yalnız bırakılıp, hatta üzerine IBAN verilen ekonominin gerçeği içinde, siz nasıl enflasyon yarattınız? İşte asıl bunu konuşmak lazım.
Tüketimle büyüyen ekonomideki övünmeleriniz, insanları o dönemde yalnız bıraktığınız fotoğrafınız, işletmeleri komik desteklerle muhatap kıldığınız bir süreçte, yani neredeyse para harcamadan enflasyon yarattıysanız, önce bunun açıklamasını yapmalısınız. Reel sektör desteği bile bu ülkede işsizlik fonundan karşılandı.
Şimdi çıkıp Avrupalı ya da Amerikalı’nın yaşadığı ile bu ülke insanının yaşadığını bir tutamazsınız. Tutmaya kalkarsanız da bu enflasyonun gerekçesi değil, sadece bahanesi olur. Bahanelerle yönetilmiş ve bilinçli bir biçimde insanları fakirleştirmiş yaklaşımlar da sabır talep etmez.