Yılın ikinci enflasyon raporunun açıklanmasının ardından, hedef meselesi gündemde kaldı ve ne yazık ki fiili durum yaratılmaya çalışılıyor. Gerçek yaşam maliyetleri ve yıpranma çok daha yukarılarda olmasına rağmen, yüzde 24’lük hedef üzerinden amaçlanan noktaya ulaşılıp ulaşılmayacağı tartışılır hale geldi.
Bence mesele sadece bu haliyle bile illüzyon ekonomisi özelliği taşıyor. Önce kimsenin inanmadığı bir rakamı ortaya at, ardından bunun tartışılmasını sağla. Günün sonunda insanlar gerçekleri bir kenara bırakıp, hedef tartışmasına giriyorlar.
Tıpkı deprem sonrasında, yapılacak onca iş, alınacak çok sayıda önlem olmasına rağmen, insanlara kimseye faydası olmayacak bir fay tartışmasını yaptırmak gibi. Hatta bu konuda ülkeyi hocalar üzerinden görüş düzeyinde bölmeyi bile başardılar. Fakat dikkatinizi çekerim bu süreçte kimse ‘deprem fonuna toplanan paralar ne oldu’ diye sormadı bile.
Aynı durum ne yazık ki enflasyon artış hızıyla ilgili konuda da strateji olarak uygulanıyor. Sadece piyasa, reel sektör ve hane halkı beklentilerine baksanız, rakamları bir kenara bıraksak, enflasyonla ilgili yüzde 100’e yakın bir farklı beklenti var; ama bu kimseyi rahatsız etmiyor. Neden? Çünkü yüzde 24 tutacak mı, tutmayacak mı; daha önemli mesele haline getirildi.
Enflasyon tartışması bir yana, bir sonraki yıla ait hedeflerin değiştirilmemiş olması, aslında vatandaşı ve iç piyasa üzerinden reel sektörü daha çok ilgilendiriyor. Niye derseniz? Kimsenin inanmadığı rakamları bıraktık, kimsenin inandırıcı bulmadığı enflasyon hedeflerinin dayatmasıyla gelir artışı önümüze geliyor.
Üç haneye yakın bir enflasyon yıpranması yaşanan vatandaşa, yüzde 12 hedef üzerinden, muhtemelen sene sonunda emekliler için yüzde 10-12, asgari ücretliler için de yüzde 15 – 20 arasında bir maaş artışını teklif edecekler. Teklif dediysem nezaketten… Zaten kimsenin burada etkili olma şansı yok. Asgari ücret komisyonu dahil. Bunu da en acı örnekleriyle yıllardır yaşıyoruz.
Nitekim mesele Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan’a da soruldu. Asgari ücrette bir ara artış olup olmayacağı sorusu yöneltilince, doğal olarak Başkan Karahan, kendilerinin karar mercii olmadığını söyledi.
Buraya kadar her şey normal. Ama sonrasında 2026 ve 2027’ye ait enflasyon hedeflerini dile getirirseniz, meselenin tarafı olur ve ‘bununla yetinin’ mesajını verirsiniz. Oysa vatandaşın bırakın bunlarla yetinmeyi, ara zam beklentisi olduğu biliniyor.
Bunun mümkün olmadığını söyleyecekler. Fakat bütçe açığı 3 trilyon TL’ye koşan kamu idaresinin, sıra vatandaşa gelince maliyetlerden bahsetmesi, artık ekonomiye de, yönetimine de dair inandırıcılığın sıfırlanmasına neden oluyor.
Netice itibariyle enflasyon raporlaması bize ne anlatıyor diye baktığımızda, zorlu bir 2025 ikinci yarısı ve sonrasının bizi beklediğini, geçim sıkıntısının şiddetini arttırarak büyüyeceğini rahatlıkla söyleyebiliriz. İnsanlar bunun içinden nasıl çıkar? Aslına bakarsanız ne vatandaş, ne de ekonomi yönetimi bunun yanıtını bilmiyor. Tek söyledikleri ‘idare edin.’ Edin de nasıl?