Her fırsatta ekonomide işlerin yolunda olduğunu açıklayan, ‘en zoru geride kaldı’ diyerek bundan sonra rahatlama sürecine girildiği algısını yaratma peşinde koşan ekonomi yönetiminin, kâğıt üzeri tüm verilerine karşılık tüketici erimeye devam ediyor.
Bunu zaten çarşıya pazara çıkan herkes görüyor. Hatta vatandaş hayatının her aşamasında gelirlerinin giderlerini yakalayamadığının çok farkında. Artık gıdasından bile kesen insanlar gerçeğini yaşarken, ülkenin bu gerçeklerine inat, kişi başına düşen milli gelirin 13 bin dolardan 15 bin dolar seviyesine çıktığı açıklanabiliyor.
13 bin doların üzeri bile tartışılmadan, hatta 10 bin dolar eşiğinin aşılması bile tartışmalıyken, insanlar sokakta geçinemediğini her yerde söylemesine rağmen, kişi başına geliri, başta kur olmak üzere göstergeler üzerinden kurgulayarak arttığını söylemek, en azından insanların yaşadıklarını umursamaz görmenin tercümesi olmak adına da saygısızlık manasına geliyor.
Kimi zaman hayatın gerçekleriyle istatistikler arasında farklılıklar olabilir. Ama ortada yaşanan gerçeklik fark olmaktan çıktı, uçuruma dönüştü. Makas öyle bir açıldı ki, artık insanlarla alay eder bir pozisyona büründü.
Gerekçesini bilmek mümkün değil. Ama gerçek olan şey, bu ısrar devam ettirildikçe aradaki bağın koptuğu ve bir tarafta öngörülemezliğin yükselmesine neden olurken, diğer tarafta da çözümü zorlaştırdığıdır.
Düşünsenize bir ülkede, ekonomiden sorumlu isim çıkıp dezenflasyon döneminde olduğumuzdan bahsederken, insanların yaşam maliyetleri haftadan haftaya artıyor, reel sektör maliyetlerini karşılamaktan hızla uzaklaşıyor, eş zamanlı olarak da beklenti anketlerinin üzerinden algı yönetilmeye çalışılıyor.
Ülkede her iki emekliden biri 14 bin 500 TL, ortalamada emekliler 18 bin TL maaş alırken, ortalama ücret asgari ücret sınırına inmişken, 22 bin 104, her iki kişiden biri maaşı iken ve iyimser tahminlerle bile 30 - 35 bin TL maaşlar iyi kabul edilirken, her ay artan açlık ve yoksulluk sınırları bağı tamamen kopartıyor.
Mart 2025 itibariyle Türk-İş tarafından açıklanan dört kişilik bir aile için açlık ve yoksulluk sınırlarına bakalım. Açlık sınırı 23 bin 615 TL, yoksulluk sınırı ise 76 bin 922 TL. Buna karşılık Diyanet’in fitre hesabı üzerinden meseleye yaklaşırsanız, dört kişilik bir ailenin sağlıklı beslenebilmesi için en az gereken gıda harcaması 60 bin TL’ye karşılık geliyor.
Tüm bunlar fakirleşme olarak nitelendirilebilir. Ama buna karşılık sorun burada da bitmiyor. Hızla artan ve önlenemez bir borçlanma, 23 milyon adede dayanan bir icra dosyası gerçeğinin gölgesinde yetkililer halen çıkıp ‘geçinmeyecek ne var’ tadında söylemlerle insanlarla ne kadar büyük bir kopukluk içerisine girdiklerini kanıtlıyorlar.
Sonra da bayramda verilecek 4 bin TL’yi mucize ve lütuf gibi anlatıp, insanların bununla yetinmesinin, son derece iyi rakamlar vermek için yapılan fedakârlığın boyutlarını anlatıyorlar. Oysa insanların ikramiyeye değil, geçinebileceği gelirlere ihtiyacı var. Ama gözüken o ki, bu iletişimsizlik ve monolog içinde erime devam edecek ve işler vatandaş adına daha da zorlaşacak. Bu vesile kutlayabilirseniz, iyi bayramlar.