TÜİK, hane halkının yoksulluk ve yaşam koşulları istatistikleri yayınladı. Veriler 2023 yılına ait bunun altını çizeyim. Öncelikle maddi yoksunluk oranının yüzde 14,4 olduğu ortaya konuldu ki, bunun da iyimser bir tahmin olduğunu belirtmek lazım.
Her şeye rağmen kriterin hane olduğunu dikkate alırsanız nüfusa orantı yaptığınızda verilerin alarm verdiğini gösteriyor. Yine 2023 yılı verilerine göre Türkiye’de 26,3 milyon hane var. Bunun yüzde 14,4’ü 3,8 milyon hane anlamına gelir.
Türkiye’deki nüfusun hane başına 3,1 kişi olduğu yine resmi rakamlarla ortaya konulan bir gerçek. O zaman bu hesapla 12 milyon kişinin net bir yoksunluk içinde olduğunu söylemek mümkün.
Bunu sadece fakirlik olarak yorumlamak söz konusu olamaz. Çünkü bundan daha kötü bir statü var. Fakir ve borçlular. Hanelerin yüzde 58’inin taksiti veya borcu olduğu söyleniyor. Bu da hane üzerinden hesap yaptığınızda 14 milyon haneye tekabül eder. Bunun da nüfusa karşılık gelen kişi sayısı 43,5 milyona yakın insan anlamına gelir.
Kritik eşiğin altındakileri de kişi sayısı olarak hesaplayalım. Önce TÜİK’in verisini hesaplayalım: “…Hanelerin % 58,8’i evden uzakta bir haftalık tatil masraflarını, % 39,2’si iki günde bir et, tavuk ya da balık içeren yemek masrafını, % 31,8’i beklenmedik harcamaları, % 19,5’i evin ısınma ihtiyacını, % 64,2’si eskimiş mobilyaların yenilenmesini ekonomik olarak karşılayamadığını beyan etti.”
Peki bu ne anlama geliyor? Neredeyse 44 milyon kişi bir haftalık tatil masrafını karşılamaktan uzak. Yaklaşık 32 milyon kişi iki günde bir et, tavuk ya da balık içeren bir faturayı üstlenme olanağına sahip değil.
Takribi 26 milyon kişi beklenmedik harcamalarını karşılayabilecek maddi güce sahip değil. Yine yaklaşık 16 milyon kişi evin ısınma ihtiyacını karşılayamıyor. Mobilya cephesinde ise durum daha vahim.
Neredeyse 53 milyon kişinin evinde eskimiş mobilyaları değiştirecek gücü yok. Elbette tüm bu rakamların iyimser ve TÜİK tadında açıklanmış veriler olduğunun altını çizmek gerekir. Oysa nüfusun borçluluk oranını ölçen diğer araştırmalar takribi yüzde 80’lik bir nüfusun borç kıskacında olduğunu ortaya koyuyor.
Peki tüm bunlar hangi fotoğrafın ortasında cereyan ediyor. Emeklisinin yarısının 12 bin 500 TL, çalışanların da yarısının 17 bin TL’ye çalıştığı, iyi ücret aldığı söylenenlerin de yoksulluk sınırı olan 65 bin TL’nin yarısına bile ulaşmadığı bir manzaranın içinde konuşuyoruz.
Yani TÜİK ortaya koyduğu gerçekleşmelerin son derece iyimser olduğu her haliyle belli. Üstelik bu rakamların 2024’ü yansıtmadığının da altını çizmek gerekir. Şu anda 3,4 trilyon TL’lik borca ulaşmış ve satın alma gücünü büyük ölçüde yitirmiş bireylerin, hane halklarının dikkate alınarak yorumlanması gereken bir gerçekle karşı karşıyayız.
Türkiye’nin ekonomisini düzeltme niyeti varsa, önceliği tüketiciye, sonra küçük işletmelere ve ardından diğerlerine vermesi gerekir. Yoksa bu işin içinden çıkmak gitgide zorlaşıyor.