Enflasyon oranlarının düşük açıklandığına dair genel bir kanaatin oluştuğu, gelir artışlarında aklımdaki enflasyon oranında zam yapıp, kişileri milyar TL’lerden trilyon TL’lere varan borç batağına sürükledikten sonra, daha çok borçlanmaları için ortam hazırlar mısın?
Ne yazık ki ekonomide her şeyin yolunda olduğunu söyleyen, yüzde 44 enflasyon açıklayıp, yüzde 30 zam yapan, emekli ücretlerini yüzde 11 ile yüzde 15 arasında arttıran bir anlayış, ihtiyaç kredisi limitlerini yüzde 150 yükselterek, daha çok borçlanmalarını ve batmalarını temin eden bir yaklaşım sergiliyor.
BDDK, kredi vadeleri ile kullanılacak maksimum kredi tutarında düzenlemeye gitti. Yani tüketicinin kullanacağı vadeler ve miktarları belirlendi. Buna göre “36 aylık vadelerde halihazırda 50 bin TL olarak kullanılan üst limit 125 bin TL'ye yükseltildi. 125 ve 250 bin TL arasında çekilecek kredilerde ise maksimum vade 24 ay olarak belirlenecek.”
Bu ne demek? Çalışarak, emeğinizin karşılığında size para veremiyoruz, ama isteyen geleceğini satarak borlanabilir ve batık durumunu daha da derinleştirebilir. Konunun başlığı ihtiyaç kredisi olduğuna göre, demek ki yatırım amacıyla bir krediden söz etmiyoruz. Tüketmek ve günlük ihtiyaçlarını karşılamak üzere kredi kullanımı esas.
O zaman şöyle bir rakamlara göz atalım. Ülkede ortalama çalışan maaş ne kadar? 35 bin TL civarında… Çoğunluğu altında, kısıtlı bir pay da üzerinde. Ülkede ortalama emekli maaşı ne kadar? En az alan ile çok alan esas alındığında, DİSK’in 12 bin 500 TL iken bulduğu 15 bin TL yüzdesi dikkate alındığında, yapılacak kaba bir hesapla 18 bin TL civarında diyebiliriz.
Peki ortalama maaşın bu fotoğrafı verdiği bir ülkede, 125 bin TL’ye kadar ihtiyaç kredisi kullanmanın manası ne? Gelirinin çalışan isen de, emekli isen de kat be kat üzerinde borçlanabilir, bunu 36 aya yayabilir, yani geleceğinden yiyebilirsin.
Kurgu içerisinde gelirde öngörülen artış ne? Çalışanlar için hedef enflasyonu dikkate aldığınızda gelecek sene için yüzde 15’ten fazla değil. Üstelik bugün için borçlanırsan, politika faizini düşürseler bile daha pahalı borçlanmayı temin edecek bir yaklaşım da cabası.
Tüm bunları alt alta koyduğunuzda BDDK’nın bu yaklaşımının deşifresini yapmamız gerekiyor. Öncelikle BDDK’nın düzenlemesinin bir ihtiyaçtan kaynaklandığı ortada. 50 bin TL’lik limit 125 bin TL’ye çıktıysa, o ülkede paranın yıpranma gücü ve satın alma gücündeki erime hakkında bize net bir fikir verir.
Madem ihtiyaç kredilerinde yüzde 150’lik bir revizyona ihtiyaç duyuluyor. O zaman niye ülkede çalışanların maaşı yüzde 30, emeklilerin aylıkları da yüzde 11 ile 15 arasında değişen oranlarda arttırılıyor?
Peki gelir kurgusu bu olan insanların bu parayı kullanma ihtimalleri var mı? Gelirsizliği nedeniyle gıda, barınma ve ulaştırma masraflarını bile karşılamakta zorlandıklarını, çoğunun da açlık sınırının altında yaşadığını düşünürseniz; evet.
O zaman bu ne anlama geliyor? Alnının teri olan parayı isteme, nitelikli artışları konuşma, onun yerine sana borç verelim, geleceğini sat. Bu kafayla 4 trilyon TL’lik borç oluşmadı mı?