Tüketicinin gözü kulağı asgari ücret görüşmelerinde… Geçinebileceği bir paranın cebine girmeyeceğini herkes biliyor. Ama en azından ne kadar zorlanacağını anlamak adına meseleyi takip ediyor.
Elbette sadece çalışanlar değil, daha önce asgari ücretin üzerinde geliri olan emekliler de buraya konsantre… Esasen sorunumuz tam da burada başlıyor. Açlık sınırının altında, yoksulluk sınırının kenarından geçmeyen bir ücret, ülkenin kriteri ve ortalama geliri haline gelmişse, zaten başka bir probleme de ihtiyacınız kalmıyor.
Hepsi bir yana görüşmeler sürerken İTO Başkanı’nın meseleyi tanımlama şekli de, MÜSİAD Başkanı’nın yüzde 25 önerisi de, bence ciddi tartışılması gereken bir mesele haline dönüşmüş durumda.
İnsanlar açıklanan enflasyona inanmazken, hatta ciddi anlamda bu sorunun altında ezilirken, hayallerimdeki enflasyon oranında zam yapılmasının makul olduğunu düşünmek çok da şık bir davranış olmuyor.
Reel sektörde işveren kanadının maliyetlerin altından kalkamıyor olması başka bir gerçek, insanların açlık sınırının altında yaşamasını makul görmek başka bir bakış açısı. Bu haliyle reel sektör daha çok çalışacak adam arar.
Çünkü ortadaki rakam da, konuşulan rakamlar da, insanlara yapacakları ulaştırma gibi giderleri de kattığınızda ‘çalışmasa daha iyi’ kanaatini oluşturan bir özelliğe sahip. Siz bu fotoğraf içinde bırakın nitelikli personeli, çalışacak insan bulmakta güçlük çeker, Suriyeliler’in hangi koşullarda çalıştırıldığını da göz ardı ederek, dilinizden düşürmezsiniz.
Bu haliyle Türkiye’nin üretim ekosistemini dinamitlediğimiz gibi, aynı zamanda yok olan satın alma gücüyle de iç piyasayı tüketicisiz hale dönüştürüyoruz. Bu kadar kısa vadeli bakış açılarıyla ve günü kurtarma duygusuzla da sorunların aşılamayacağı aşikâr.
Şayet siz ülkeni kumarhane ekonomisine teslim eden ekonomi yönetimini eleştirmekten imtina edip, gücü kalmamış insanlar üzerinden çıkış arıyorsanız, zaten çok yanlış bir noktadasınız demektir.
Bu haliyle ne ticaret düzelir, ne de üretim yapısı farklılaşır. Dünyanın yeni bir dil geliştirmeye uğraştığı çalışma yaşamında, kendisi değişime direnen, personelini de maliyet unsuru gibi gören, ama cebine para koymadığınız insanların satın alma yaparak ticareti hareketlendirmesini bekleyen tavırla bence muhakeme yeteneğini yitirmiş bir reel sektör fotoğrafı veriliyor.
Bu konuda desteklerin ve sübvansiyonların ekonomi yönetimi tarafından yapılması, işveren kanadının buna yönelmesi ve bu kısır döngüden çıkaracak yöntemleri tartışması lazım. Aksi takdirde zaten borca batmış ve geçinemeyen insanların üzerine yüklenerek, vatandaşın da ekonominin de bu açmazdan kurtulması zorlaşıyor.
Tüm bunların faturasının yeni zamlar ve vergiler olarak önümüze geleceği gerçeği ise işin cabası.