Ekonominin bir tarafta reklamlarla iyileştiği ve en zorun geride bırakıldığı söyleminin geliştirdiği Türkiye’de ne yazık ki sahanın gerçekleri söylemlere uymuyor. Uymadığı gibi, ortada yönetilmesi gereken ciddi bir borç gerçeği var.
Tüketicinin toplum finans kesimine borcu 3,4 trilyon TL’yi aşmışken, son 12 ayda sadece kredi kartlarında takibe düşende yüzde 265, son 7 ayda da yüzde 182 artış olması, kredi kartı kullanımının alışkanlıktan değil, gelir yoksunluğundan kaynaklandığını bize gösteriyor.
Başarı ekonomi söylemlerinin gölgesinde, finansçıların coşku verdiği ama vatandaşından iş dünyasına kimsenin inandırıcı bulmadığı rakamları esas alırsak, ciddi bir ödemeler problemi ile karşı karşıya olduğumuz çok açık.
Nereden anlıyoruz? Şimdi BDDK kredi kartı borçlularına yönelik yeni bir açılım geliştirdi. Borçların 60 aya kadar yapılandırılması öngörülüyor. Esasen prensipte son derece doğru ve alınması gereken bir karardı.
Nitekim asgari ödeme tutarlarında da iyileştirme yapılmış olması, borcun kurtarılması hamlesi adına anlamlı bir işaret. Elbette bunun insanlar gelirlerini ya da en iyi ihtimalle gelirleriyle satın alma yapabilecek gücü kaybettikten sonra olması da geç adılmış bir adım olarak nitelendirilmesi gerekiyor.
Yani bir borç 5 sene yapılandırılıyorsa, orada amaç ana parayı kurtarmaksa, daha farklı metotlar uygulanmalıdır. Şayet burada özel bankalar ile tüketiciyi karşı karşıya bırakırsanız, ödeme zincirinin kısa sürede yine kırılması kaçınılmazdır.
Zira ödeme kabiliyetini yitirmiş bir toplumda, kredi kartı borçlarını yapılandırıyorsanız yüksek faiz oranlarından yeni kredi satma peşine düşmek yerine, ana paranın kurtarılması esas alacak bir politika geliştirmeniz gerekiyor.
Faizlerin önemli ölçüde silindiği kamu bankalarından yeniden borçlandırmaların yapıldığı, ana para kurtarma operasyonuna imza atmanız gerekiyor. Yoksa bir bankaya alacağını 5 yıla yaymasını söylerseniz, orada ana parayı geçen ciddi faiz yüklerinin de ödeme güçlüğünü yitirmiş insanların belini bükmesine yardımcı oluyorsunuz demektir.
Bir de işin konuşulmayan yanı var. Önümüzdeki süreçte faizlerin düşmesi imkânı olacak mı bilmiyoruz. Ama genel eğilimin zamanı belli olmaksızın faizlerin düşürülmesine yönelik bir politika olduğunu ve bunun bir beklenti yarattığının herkes farkında.
O zaman soru şu: Neden faiz oranlarının düşmesi konusunda genel bir kanaat varken, yüzde 36 ve üzeri faiz oranlarından insanların borçları 60 ay vadeye yayılıyor? Madem faiz oranları düşecek, o zaman tek haneli enflasyon da hedeflendiğine göre tek haneli faizlerle bu yapılandırmalar gerçekleştirilsin.
Ama açmaza düşen tüketicinin rahatlatılması mı, yoksa bankaların yüksek faiz oranlarından alacaklarını yeniden yapılandırarak, hem sorunlu oranını azaltıp, hem de yüksek kazançlar elde ederek bilançolarını düzeltmesi mi? Sizce de bu sorunun yanıtının verilmesi gerekmiyor mu?