Benim kuşağım 70’li yılların çocukları, 80’li yılların gençleriydi. Aradan geçen süre zarfında dünya büyük bir gelişme ve değişim gösterdi. Bu değişimden hepimiz nasibimizi aldık. Aldık almasına da…
Bazı şeylerde mutlaka değişiklikler var. Ancak genel itibariyle memleketin ve dünyanın kronik sorunlarında bir değişiklik yok gibi sanki…
O tarihlerde önce Kıbrıs Harekatı, İran-Irak Savaşı, Ruslar’ın Afganistan’ı işgali, Körfez Savaşı vardı. Şimdi de var. O tarihlerde ambargolar, devalüasyonlar, enflasyonla uğraşıyorduk. Şimdi de farklı şekillerde var. O tarihlerde terör ve darbelerle uğraşıyorduk. Şimdi de var. O tarihlerde bürokrasi, eğitim, güvenlik, adalet hep sorunluydu. Şimdi de öyle…
Sağlık ve ulaştırmada eskiye göre biraz daha iyiyiz. İletişim ve bilişime diyecek bir şey yok…
Ya insanlık? İşte burada tam çuvalladık. Şimdilerin mahalle baskısı diye adlandırılan şey, o zamanlar toplumun yazılı olmayan sigortalarıydı. Köyde, mahallede, okulda, işyerinde, ticaret hayatında biraz da olsa nezaket, letafet vardı.
O tarihlerde her şeye imza atmaya gerek yoktu. Söz yeterli geliyor ve insanlar büyük ölçüde sözlerinde duruyorlardı. Şimdi attığımız her imza ile insanlığımızdan biraz daha uzaklaşıyoruz. Niyet iyi olmadıktan sonra, milyon imza atsak ne!..
O dönemlerde doğruluk esas, üçkağıt istisnaydı. O zamanlar da Sülün Osmanlar vardı. Ama üç-beş tane… Ya şimdi? Dolandırıcıların aramadığı, mesaj-mail atmadığı hafta var mı? Ya kural, sıra tanımayanlara ne dersiniz? Trafikte, bankada, markette, otobüste, metroda, vapurda….
Bir de şehirlerde sosyal hayatın düzenini bozan ve itiraz karşısında orantısız tepki-şiddet gösterenlere ne dersiniz? Hatırlayın daha bu hafta Ankara’da minibüsteki genç kıza küfürler yağdıran magandayı… Trafikte ikaz ettiğiniz kişiden, apartmanda merdiven koridorlarına ayakkabıları ya da çöpü bıraktığı için uyardığınız komşudan ya da lokantada yan masada yüksek sesle ve sinkaflı konuşan kişiikaz ettiğinizde ne tepki alıyorsunuz? Genelde kabalık, kötü söz, şiddet… Ağırbaşlılık istisna….
Belli ki memleketimizin bulunduğu coğrafya çok uzunca bir süredir sıkıntılı… Yaşadığımız tecrübeler de gösteriyor ki, bu sıkıntıları yaratanlar devamı konusunda ellerinden ne geliyorsa yapıyorlar ve yapmaya da devam edecekler. Bununla baş etmek devletin görevi…
Dahildeki insani sıkıntıların büyük kısmında da, devletin sahada çalışma yapması gerekiyor. Ama bizler de sanki buna alıştık. Artık neredeyse hiçbirimizden ses çıkmıyor. Hepimizin kendimizce haklı gerekçeleri var. Evimiz, çocuklarımız, işimiz, düzenimiz, vs. vs. Aman ite bulaşmayalım, çalıyı dolaşalım misali… Ama nereye kadar?
Bunu milletçe düşünmemiz, değerlendirmemiz ve sosyal projelerle harekete geçmemiz gerekiyor.