Son günlerde Amerika, Trump, papaz, dolar, döviz tartışmalarından hepimize gına geldi. Neredeyse televizyon ve internete bakmak istemiyorum. Kafalarımızı biraz dağıtalım istiyorum. İstiyorum ama, mevzu biraz uzun.. Her ne kadar patronlarımızdan Bülent Bey “yazıları çok uzatmazsan, daha fazla okunur” tembihatı aklımda olmasına aklımda… Ama bundan aşağı da kısaltamadım. Biz de meraklısı için yazalım dedik.
Geçen yıl (2017) Fındık fiyatlarının beklentinin altında kalmasından dolayı gündem oluşmuş ve bununla ilgili çeşitli kesimlerden tepki ve eleştiriler gelmişti. Her Ramazan ayında olduğu gibi, bu yıl da aynı tartışma Antep Fıstığı fiyatları üzerinden fıstık ve baklavada başladı ve devam etti. Fındık ve Antep Fıstığındaki sorunlar, birbirine çok yakın. Fındığın hasatı bitmek üzere, halislenip bir-iki hafta içinde pazara inecek ve her yıl olduğu gibi yine fiyatlar üzerinden türlü tartışmaların başlayacağı muhakkak… Peki fındığın hikâyesini ne kadar biliyoruz?
Yüzyıllar boyunca geçimini fındıktan sağlamış, sonra da İstanbul’a, Zonguldak’a, Sakarya’ya göçler vermiş, Giresunlu fındık üreticisi bir ailenin bireyi olarak ve bildiğim kadarıyla fındığın hikâyesini anlatmaya çalışacağım.
Fındık, 6 asırdan fazla bir süredir Anadolu coğrafyasının en önemli tarımsal ihraç ürünü olup, dünya fındık üretiminin yaklaşık % 70’i Türkiye tarafından sağlanmaktadır. Başta Ordu, Giresun ve Sakarya illeri olmak üzere, Karadeniz boyunca Artvin, Rize, Trabzon, Gümüşhane, Samsun, Sinop, Kastamonu, Bartın, Zonguldak, Bolu, Düzce ve Kocaeli’de fındık tarımı yapılmaktadır.
Özellikle Ordu ve Giresun’da, arazinin başka ekonomik tarımsal üretime uygun olmaması sebebiyle, neredeyse tek gelir ve geçim kaynağı fındıkken, artan nüfus karşısında mahsul gelirleri insanların geçinmelerine yetmediği için başta İstanbul olmak üzere, büyük şehirlere göç verilmiştir. Sadece İstanbul’da yaşayan Karadenizli sayısı, Karadeniz’de yaşayanların katbekat üzerindedir.
Yeri gelmişken söylemek gerekir; arazi yapısı fındıktan başka ürüne uygun olmayan Ordu, Giresun ile kısmen de Trabzon haricindeki illerde, Samsun’un Terme, Çarşamba, Bafra ovalarında, Düzce’nin ve Sakarya’nın düzlüklerinde fındık üretimi yapmak büyük haksızlıktır. Özellikle Ordu ve Giresun’da, sert arazilerde, bahçenin bakımını yapmak, toplamak, harmana getirmek, halislemek (kabuğundan (kavsulundan) çıkarıp, kurutmak) meseledir. Zira bahçelerin çoğuna araba yolu gitmez. Bu coğrafyada traktör işlemez, eşek gezemez. Fındığı kabuğundan çıkaran patoz haricinde, tüm işler insan gücüyle yapılır. Bu da maliyeti önemli ölçüde arttırır.
Bundan 5-10 yıl öncesine kadar, yıllık izinlerini Ağustos ayına denk getirip, fındıktan aldığı parayla aile bütçesine katkı yapan gurbetçiler, artık memleketlerine gitmemeye başladı. Bunun türlü sebepleri var.
İnsanların büyük şehirlere göçerek buralarda düzenli gelir elde etmesi, miras yoluyla bahçelerin bölünmesi sebebiyle hanebaşına düşen mahsülün ve gelirin azalması Karadenizli üreticinin fındığa olan ilgisini azaltmıştır. Fındıktan gelir ümidi azalan gurbetçilerin birçoğu, yarıya verme (yarıcı) usulüyle fındığı toplatmaya başlamıştır. İsmi her ne kadar “yarıcı” olsa dahi, artık kimse yarı hisseye fındık toplamıyor. Üçte ikisi (2/3) toplayana, üçte biri (1/3) bahçe sahibine…
Dolayısıyla fındık fiyatları en çok Karadeniz’de yaşayan ve geçimini fındığa bağlayan çiftçinin belini büküyor. Peki ne oluyor da hem kuruyemiş, hem de çikolata ve pastane ürünlerindeki satış fiyatı oldukça yüksek olan fındık, üreticisini bu kadar üzüyor? Bunun için fındığın takvimine bakmakta fayda var.
Hasat bitip, fındık halislendikten sonra, bahçelerin seyreltilmesi, budanması gerekir. Bu işlem genellikle Ekim ayı civarında yapılır. Buna, yörede “bahçeleme” adı verilir. Bahar aylarında zararlılara karşı ilaçlama, fındık hasatından önce de yaz aylarında ot ve dikenlerden temizlemek gerekir. Bu işleri kendiniz yapabiliyorsanız çok bir masrafı yoktur. Ancak türlü sebeplerle (elinizden gelmiyorsa, yaşlılık hali varsa, bahçeleriniz çok büyükse, gurbetteyseniz veya çalıştığınız işiniz varsa) bunları kendiniz yapamıyorsanız, bu işler için de ayrıca adam tutmanız ve para ödemeniz gerekir.
Sanıldığı gibi fındığın işçiliği sırf toplama yövmiyesinden ibaret değildir. Fikir vermesi bakımından bir örnek vereyim. Bu yıl elmotoruyla (motoru ve benzini yövmiyeciye ait olmak üzere) diken ve ot biçen bir kişinin (tırpancının) günlük yövmiyesi 300 TL.’dir.
Bahçenin sahile yakınlığına ve yüksekliğine göre fındık toplama işlemi Ağustos ayının 1 ile 10’u arasında başlar, yine bahçenin sahile yakınlığı ve yüksekliği ile bahçelerin büyüklüğü ve hava durumuna göre Ağustos’un ortaları ile Eylül ayının başlarında fındık toplama işi biter.
2018’de fındık toplayanların günlük yövmiyeleri de şöyle: Bölgeden gelen yerli tarım işçileri için 100 TL., Güneydoğu’dan (genellikle Adıyaman’dan) gelen yatılı tarım işçileri için 70 TL. Yerli işçilerin evlerinden bahçeye getirilme-götürülme masrafları ile sabah kahvaltısı ve öğle yemeği, Güneydoğu’dan gelen işçilerin yol paraları, yatacak yer, 3 öğün yemek ve diğer iaşe masrafları da çalıştırana ait.
Bir tarım işçisinin günlük toplayabileceği fındığın miktarını merak ediyor musunuz? Halislenmiş hali 10 – 18 Kg. arası gelen yaş fındık.
Bu arada (Ordu ve Giresun’un genelinde, sert arazi koşullarında araba yolu olmadığı için) toplanmış fındık bahçeden harmana insan sırtında taşınır ve bunun için de ayrıca yövmiye ödenir.
Fındığı topladınız. Harmana getirdiniz. Patoz adı verilen ve kamyonetin üzerinde bulunan makinayla yeşil kabuğundan ayıracaksınız. Yeşil kabuğundan ayrılan fındığa Karadeniz’de “çeç fındık” denir. Fındığı çeç etmek için patozcuya bu yıl ödenen para, saat başına 200 TL. Patoz saatte yaklaşık 1 ton fındık soyuyor.
Fındığı çeçettiniz. Bir sorun da burada… Ağustosun sonları, Eylül başları… Özellikle Doğukaradeniz için bu mevsim hep kritiktir. Bir bakarsınız günler boyu yağmur… Fındığı kurutacak güneş bulamazsınız. Bir de hava güneşliyken aniden yağmur bastırırsa, siz toplayana kadar suyun içinde kalır, kararır, çürür, randımanı düşer. Ordu’nun ilçelerinde bu yıl daha kötüsü oldu. Yoğun yağış ve sel, mahsulü önüne katıp, denize sürükledi.
Hadi hava da güzel gitti diyelim. Fındığı kurutmak için düzlük harmanlara ihtiyaç var. Ordu ve Giresun köylüleri için harman büyük dert. Köylerdeki düzlükler genelde yetmiyor. İl ve ilçe merkezlerinde evleri olanlar, çeç fındığı buralara getirip, yol kenarlarında, kaldırımlarda, okul bahçelerinde kurutmaya çalışıyorlar.
Tüm bunları yaptınız, fındığı kuruttunuz, çuvallara doldurdunuz (buna halislemek deniyor). Yukarıdaki rakamlardan da maliyetler hakkında fikir sahibi oldunuz. Ailenin çerezlik fındığı ayrıldı.
Şimdi de sıra mahsulün değerlendirilmesine geldi. Burası çok önemli. Fındığınızı birkaç şekilde değerlendirebilirsiniz ya da değerlendiremezsiniz;
1. Halislediğiniz fındığı hemen pazara indirip, tüccara peşin parayla satabilirsiniz.
2. Fındığı tüccara emanete verip, bunun karşılında teslim makbuzu alırsınız. Bu sizin kredinizdir. İleriki gün veya aylarda bu makbuzla tüccara gidip, o günün rayiç bedeli üzerinden paranızı alabilirsiniz.
3. Fındığınızı pazara indirmez, bekletirsiniz. Paraya ihtiyacınız olduğu zaman, ihtiyacınız kadar azar azar satarsınız.
4. Fındığınızı pazara indirmez, bekletirsiniz. Fiyatlar umduğunuz seviyeye çıktığında, hepsini birden satarsınız.
5. Fındığınızı pazara indirmez, bekletirsiniz. Fiyatlar hızla düşmeye başlar, panik halinde umduğunuz fiyatların çok altında satarsınız.
Gurbetçiler, sınırlı sürelerde memleketlerine geldikleri ve yaşadıkları yerlere dönmeleri gerektiği için ürünlerini bekletmek gibi bir durumları olamamaktadır. Ürünleri hemen (peşin veya emanet) pazara indirerek, pazarı mala doyurur ve piyasayı bozarlar.
Ekonominin genel kuralı :
• Talep arzdan fazlaysa, fiyatlar yükselir.
• Arz ve talep uyumluysa, fiyat istikrarı sağlanır.
• Arz talepten fazlaysa, fiyat geberir.
Bunları fındığı hemen pazara indirenlere tepkili olduğum için yazmıyorum, çünkü ben de bekletecek yerim ve zamanım olmadığı için hemen tüccara veriyorum. Sadece bir gerçeğin altını çiziyorum.
Mala doyan piyasada fiyatlar hiçbir zaman istenilen seviyelere yükselemediği için mahsulünü bekletenler de, beklediklerini (bundan önceki birkaç senede olduğu gibi) bulamıyorlar. Sadece rekoltenin kıt olduğu yıllar bunun istisnası olabiliyor.
Zahmet ve maliyetler ortada… Arz gani… Zarar kaçınılmaz. Peki, ne yapmak gerekir? Bu işin çözümü yok mu? Aslında hiç de zor değil…. Bir mekanizma kurulması gerekiyor. Böyle bir organizasyonun da lokomotifi mutlaka devlet olmalı.
1. Fındık uygun şartlarda (temiz, rutubetsiz ve havalındırma özelliğine sahip depolarda) bekletilmezse aflotoksin üretir. Karadeniz’de rutubetsiz ortam bulmak neredeyse imkânsızdır. Yapılan çalışmalarda, fındık depolaması için paslanmaz tankların uygun olduğu görülmüştür. Bunun için öncelikle yeteri kadar depolama tankı-alanı oluşturulmalı ve çiftçinin mahsulünü buraya vermesi sağlanmalıdır.
2. Finans kuruluşlarıyla anlaşmalar yapılarak, teslim edilen ürün karşılığında minimum (Tarım Bakanlığı’nın açıkladığı) taban fiyat kadar kredi limiti açılmalı ve üretici teslim ettiği ürün kadar, kredi kartı ile alışveriş yapabilmeli, nakit çekebilmelidir. Dönem sonunda mahsuplaşma yapılarak, fiyatlardaki artıştan kaynaklanan farklar, çiftçinin hesabına yatırılmalıdır.
3. Fındık pazara belli bir regülasyonda ineceğinden dolayı, fiyat istikrarı sağlanacak, çiftçi hasılatını, fındık tedarikçisi de maliyetlerini önceden öngörerek programlarını buna göre yapacaktır. Bu sisteme alışmak 1-2 yıl sürse de, sonraki yıllarda hem çiftçiye, hem de tedarikçiye büyük rahatlık ferahlık getirecektir.
4. Son bir düzenleme de destekleme primlerinde yapılmalıdır. Tarım Bakanlığı’nın Çiftçi Kayıt Sistemin’e üye olan üreticilere destekleme primi verilmektedir. Bu primler üreticinin sahip olduğu tapu üzerinden dönüm başına hesaplanmaktadır. Ülkemizin neredeyse tamamının kadastro haritaları çıkarılmış olup, hangi coğrafi bölgede ne kadar eğim olduğu kayıt altındadır. Görüldüğü gibi Ordu ve Giresun’daki üretici ile diğerlerinin maliyetleri aynı değildir. Düzlükte üretim yapanların da bu saatten sonra, bahçelerini sökmeleri de sözkonusu olamayacağından dolayı, destekleme primlerinin hesaplanmasına bir parametre daha ilave edilmeli, bahçelerinin yüzölçümlerinin yanında, eğim oranlarına göre haksahiplerine ödeme yapılmalı.
Kim bilir? Belki bu sayede, göç tersine döner, Karadeniz ekonomik ve kültürel olarak kalkınır. Devletin, istihsalden doğan vergi kayıp ve kaçaklarını da sıfırlaması işin cabası. Bu sistemde kâr kaybına uğrayacak sadece bir kesim var. O da, yerel aracı tüccarlar.
Buraya kadar geldiyseniz, yazının tamamını okudunuz demektir. Bu sabrı gösterdiğiniz için çok teşekkür ederim. Ama artık fındık üretimi ve fiyat sorunu konusunda etraflıca bilgiye sahipsiniz.
Aynı zamanda (küçük de olsa) bir fındık üreticisi olarak, enerji-sağlık kaynağı olan ve ülkemizin milli-lider mahsülü fındığı daha çok tüketmenizi tavsiye ve temenni eder, saygılar sunarım.
Engin Bey, rnrnGeçen Şaker Bayramı önesi Rize'den geçtim, üretici çayını yok pahasına satıyordu. Onları anlatan bir yazı yazsanız?