Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, enerji faturaları ile ilgili yeni bir sisteme geçileceğini duyurdu. Elektrikte yeni limitler belirlenirken, doğalgazda da kademeli fiyat tarifesine geçilecek.
2026 başından itibaren hayatımıza gireceği söylenen bu sistem aslında ne kadar adil gözüküyor değil mi? Harcadığın kadar ödersin… Meseleyi sadece bu kapsamda düşünürseniz elbette kolay.
Ama siz ülkede büyük bir çoğunluğu açlık sınırında, tamamına yakınını da yoksulluk sınırında yaşatırken, bunu uygulamaya kalkarsanız, sadece sorunlu alacak miktarını arttırırsınız.
Şunu kabul ediyorum ki, enerji fiyatı gelişmiş Avrupa ülkelerine kıyasla bizde düşük. Burada sorun fiyattan çok insanların satın alma güçleri ve gelirlerinin yetersizliği. 50 bin dolar ortalama Avrupa’da kişi başına gelire sahip insanlarla, resmi rakamları bir kenara bırakırsak 7 bin doları aşamamış insanları aynı kabın içine sokamazsınız.
Hele ki son 2 yılda ve muhtemelen 2026’ın başında da açıkladığınız enflasyona göre bile değil, hayalinizdeki enflasyona göre gelir artışı verip, açıkladığınızın en az iki katı kadar enflasyonla yaşamaya mecbur bırakıyorsanız.
Eğer böyle bir uygulamaya geçilecekse, bunun sırası önemli. Örneğin doğalgazda, önce binaların yalıtım problemini çözüp, uygun kredilerle insanların yalıtım yatırımı yapmasını sağlayıp, ideal noktaya geldikten sonra da tükettiğin kadar öde uygulamasıyla bir sistem yaratabilirsiniz.
Nitekim aynı uygulamayı elektrik tesisatı için de konuşmak mümkün. Önce sistemi iyileştirecek hamleyi yapacaksınız, ardından verimlilik üzerine kurgulanmış ve her gelişmeyi kapsayan yatırım için de finansman olanağı sunan yapılarla geçişi tamamlayabilirsiniz.
Aksi takdirde hiçbir şey yapmadan sadece ‘istiyorum’ diye ortaya çıkarsanız, kimsenin faturasını ödeyemediği, sağlık harcamalarının arttığı, enerji piyasasının da dengelerinin bozulduğu bir sistem yaratır, mahkemeleri de komşu kapısı yaparsınız.
Ne yapacaksınız? Mesela geliri 17 bin TL olan insanlara bu yatırımı yapmasını zorunlu mu kılacaksınız? Bu tip yatırımlar, ülkenin makro verimsizliği üzerinden hesaplanmalı ve polisiye tedbirlere geçilmeden önce, özendirici yapılarla kurgulanmalıdır.
Yoksa iş, işsizden sosyal güvenlik primi almaya döner. Bunu tahsil edemediğiniz için nasıl her seferinde afları gündemi getiriyorsunuz, bu sistemin de altyapısı oluşturulmadan geçileceği bir ortamda aflar ülkesini başka bir başlıkta daha yaratır ya da insanları komple hacizlik hale getirirsiniz.
Kaynak mı? Öncelikle kamudaki israfa, şatafata neşter vuracaksınız. Ardından Dünya Bankası’ndan gelen kaynakları uzun vadeli, düşük faizli olarak bu alana kaydıracaksınız. Zemini oluşturduktan sonra uymayanın peşine düşeceksiniz. Ama mevcut bakış açısıyla bunların hepsi hayal. Belli ki önümüzde gelecek nurtopu gibi bir sorunumuz var.






