Kasım ayı Black Friday ya da diğer adıyla Kara Cuma olarak nitelendirilen 24 Kasım nedeniyle perakende sektörünün gözdesi bir aydır. Şimdi her yerde okuyorsunuz, Efsane Cuma indirimlerinin başladığını belirtiyorlar.
Hatta Ticaret Bakanlığı bile bu konuda yanıltıcı söylemlerin önüne geçmek için firmalara yönelik bir uyarı yayınladı. Mesele o kadar boyut değiştirdi ki, 24 Kasım meselesini aya yaydılar ve ay boyunca tüketim çılgınlığını körükleyecek söylemler geliştiriliyor.
Meseleye ekonomi açısından baktığınızda bir noktaya kadar anlaşılabilir. Firmalar da satış hacimlerini artırmak istiyorlar. Çünkü daralan bir ekonomik iklimdeyiz. Ama bu geçmiş senelerde de farklı değildi.
Olay o kadar pazarlama ve satış odaklı ki, bizim gibi Cuma günü özel olan ülkelerde, satışların önüne geçilmemesi için isim değişikliğine bile gidildi. Oysa Kara Cuma ya da Black Friday ismini bile kullanmaktan imtina ediyorlar. Elbette meselenin iç yüzünü kimse sorgulamıyor. Konuya hep algı üzerinden gittiğimiz için bu da ıskalanıyor. Neydi vaka?
“Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) Şükran günü olan Kasım’ın dördüncü perşembesini takip eden cuma gününü ifade ediyor ve 1952’den bu yana Noel alışveriş sezonunun ilk günü kabul edilerek indirimler başlıyor. Resmi bir tatil olmayan bugüne ‘Kara’ denmesinin nedeni ise 1960’larda başlıyor.
Dükkanların o gün daha hava aydınlanmadan çok erken açılması ve kararmadan kapanmaması, bunun yanı sıra alışveriş caddelerinde yaşanan yoğun araç ve insan trafiğinin neden olduğu günlük hayatı etkileyen olumsuzluklar bugüne ‘Kara Cuma’ denmesine sebep oluyor.”
Yani aslında bunun inançla ilgisi yok. Bir gazetenin durumu anlatmak için attığı manşetle özdeşleşiyor. Hatta bu sene 25 Kasım’a geldiği vurgulanıyor. Ama siz bunu tartışın ki, biz düzeltmeyi yapıp, gönlünüzce alışveriş yapmanızı temin edebilelim. Efsane Cuma ismi ile ülkemizde anılmasının başka hiçbir anlamı yok.
Hatırlatmayı yapıp, işin aslına dönersek bu kadar büyük bir borç yükü altında ezilmiş bir vatandaşa böylesi kampanyalarla tüketim yaptırmak ne kadar akılcı tartışılır. Ayrıca enflasyonla mücadele ettiğini söyleyen hükümetlerin bunu körüklemesini de şaşkınlık içinde izliyorum.
Peki olaya tersten bakarsak, esnafın, firmaların satış yapma hakkı yok mu? Elbette var. Fakat tüketimi tetiklemek ve ihtiyaç olmayan bir şeyi alma algısı yaratmak başka bir başlık. Bu nedenle tüketicinin kendi sorumluluğunu taşıması gerekir.
Borcu 2,3 trilyon TL’yi aşmış bir memleketin insanlarıyız. Bu nedenle durun ve soğukkanlı düşünün. Gerçekten ihtiyacınız olan bir şeyin satın almasını yapmak için, fırsatlar nedeniyle çok doğru bir zaman. Lakin ihtiyacınız olmayan ürünü, sırf reklamları cazibe sunuyor diye satın almayın.
Çünkü bir ürünün fiyatı ihtiyacınızla ve cebinizdeki para ile doğru orantılıdır. Paranın ve ihtiyacınız yoksa durun. Son olarak reel sektöre dönmek istiyorum. Teknolojiye doğan kuşağın önceliklerini, döngüsel ekonominin felsefesini anlamadıysanız devam edin.
2 binli yılların parasal genişlemesiyle körüklenmiş bir yaklaşımı sürdürmek istiyorsanız, yakında büyük sürprizlerle karşılaşacaksınız demektir. İşin aslının, ABD’de zaten alışveriş yapılan bir döneme özel olduğunu göz ardı ederek, sadece ‘biraz daha mal satayım’ duygusuyla olaya yaklaşıyorsanız sorumlu firma değilsiniz demektir.
Döngüsel ekonomide ve yeni yaklaşımda ise sorumluluk taşımayan firmaların yeri yok. Sahiplik ilkesinin çok düşük olduğu bir kuşak geldi ve bir kaç sene daha bu işi sürdürür, sonra da onların tercih etmediği markalar haline dönüşürsünüz.
Gelin bu yıldan sorumluluğunu hissettiren firmalar olmayı deneyin. Yoksa Black Friday’e ya da Kara Cuma’ya efsane demeniz bir şeyi değiştirmiyor.
[email protected]