Türkiye’de ekonomiyi yeniden yapılandırma söylemleri ayyuka çıkmışken, 3 TL’ye ulaşan simit, henüz fiyatı 2,5 TL iken İzmir’de yarım olarak satılmaya başlandı. İlk planda çok önemsiz gibi gözükebilir.
Ama siyasetçilerin yıllardır geçimi çay simit hesabına indirmiş olması, insanına bunu reva görür nokta olması nedeniyle, bu ülkede yarım simit satılmaya başlanmasının bambaşka anlamlara geldiğini söylemek gerekiyor.
Askıda ekmekten sonra askıda simit uygulamasının da yaşandığı, sonrasında simit fırınlarında fiyatın 3 TL’ye çıktığı bir ortamda, yoksullaşma daha nasıl sembolik bir anlam taşıyabilir?
Türk-İş’in son açıklamasına göre ülkemizde yoksulluk sınırı aylık 10 bin 396 TL, açlık sınırı da 3 bin 192 TL’ye ulaştı. Yani bugünkü asgari ücretin 367 TL üzerindeki bir noktaya...
Şimdi asgari ücret görüşmeleri yapılacak. Açlık sınırı baz alınarak, ülkede ortalama ücret haline gelmiş bir çıtanın üzerinden rakam tartışılacak. Daha kötüsü ne kadar maaşa ne kadar bir artış yaparsanız yapın, son 5 ayda gelen zamlar ve artan dolar kurunun maliyeti nedeniyle alınacak ücret şimdiden eridi.
Tüm bu fotoğraf içerisinde bir ekonomik kurtuluş savaşı verilmesinden, halkın da gerekirse soğan ekmek yemesinden bahsediliyor. Yani yarım simit seviyesine düşmüş bir vatandaş gerçeği içerisinde, soğan ekmeğin bile ulaşılamayacak noktada olduğu anlaşılamıyor.
Bir ay öncesine kadar uçtuğu söylenen Türkiye ekonomisi, kurtuluş savaşı verir noktaya geliyor ve bunun faturasının da borca batmış halk tarafından ödenmesi gereğine işaret ediliyor.
Oysa bugün vatandaşın ve küçük işletmelerin bankacılık sistemine olan borcu 2 trilyon TL’ye yaklaştı. Hiç kimse yanlış anlamasın. Eski para birimiyle değil, altı sıfırı atılmış para birimiyle bu oranda borçluyuz.
Her geçen gün fakirleşen, işsiz kalan, 2022 yılına dönülmesiyle birlikte bankaların nasıl bir haciz işlemi başlatacağı konusunda fikri olmayan, borcunu ödeme kabiliyeti yitirmenin ötesinde, günlük geçimini sağlayamayan bir vatandaş ve sürekli vergileri silinip, desteklerden yararlandırılan muhteşem beşli.
Yöneticilerimiz dünyanın beşten büyük olduğunu söylüyorlar ama, sanki önce Türkiye’nin beşten büyük olduğunu hatırlamaları gerekiyor. Çok net ki bu vatandaşın fatura ödetilmeye değil, rahatlatılmaya ihtiyacı var.
Aksi takdirde şayet ortada bir ekonomik kurtuluş savaşı varsa, cephenin içten çökmesi kaçınılmaz. Daha da önemlisi, ekonomiyi ve vatandaşı bu noktaya getirenlerin dış güçler değil, iç güçler olduğunun çok iyi biliniyor olması. Karar bizim: Kuru siyaset mi konuşacağız; sorunları görüp çözüm için kafa mı yoracağız? İşte kader noktası bu.
[email protected]