Bugünlerde Türkiye ekonomisi sıkıştıkça vatandaşın üzerindeki vergi yükü arttırılıyor. Keşke artan sadece bu olsa… Arka arkaya gelen zamlar ve içine yerleştirilmiş dolaylı vergiler yoluyla, batırılan Maliye’yi vatandaşın finanse etmesi isteniyor.
Oysa tüm sorunları bir yana koyup, en çok üzerinde durmamız gereken konuyu ıskalıyoruz. Sokaktaki adam zaten sıkıntı içinde boğuşurken, bu yükü nasıl kaldıracak? İktidar yetkilileri sürekli çıkıp, ekonominin ne kadar iyi durumda olduğunu söylüyor.
Peki kâğıt üzerinde bile kurtarmayan rakamlar manzumesi vatandaşın derdine çare mi? Ortada çok ciddi bir borç batağı sorunu var. Ne yazık ki ısrarla görmezden gelinirken, bir yanda da gerçekçi olmayan enflasyon rakamları üzerinden verilen zamlarla, sıkışan tüketiciyi iyice açmaz noktasına sokuyorlar.
Şimdi sizi bundan 10 sene öncesine götüreceğim. Yıl 2008… Dünya krizinin ilk aylarında Meclis’te cevaplaması istemiyle dönemin Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’e bir soru önergesi veriliyor.
CHP Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in soru önergesine Nazım Ekren’in verdiği yanıt ise dramatik bir tabloyu ortaya koyuyor. 2004 – 2008 yılları arasında takipteki tüketici kredilerinin 13 kat artarak, 1,3 milyar TL’ye ulaştığı ortaya çıkıyor.
Bu arada hemen bir hatırlatma yapayım 2004 senesinde rakam sadece 94 milyon (Y) TL… Artış oranı ise yüzde 1377… Diyelim ki o 4 sene içerisinde dünyada da bizde de bir çılgınlık yaşandı. Yine diyelim ki son derece bilinçsiz bir harcama ile karşı karşıya kaldık. Buna ticari kredileri de koyarsak rakam yaklaşık 2 milyar TL.
Peki kriz sonrasında geçen 10 yılda fotoğraf ne? Ocak 2018 itibariyle batık kredi rakamının 73,6 milyar TL’ye ulaştığı görülüyor. Yani paranın hızla musluğunun kesildiği, dünyanın çok farklı bir noktaya gittiği, rekabetin korumacılıkla tanıştığı sürece kadar biz tüketiciyi 70 kat daha borçlandırmışız.
19 bankada 13 bine yakın hacizli gayrimenkul ortaya çıkmış. Bugün geldiğimiz noktada 25 milyona ulaşan bir icra dosyası sayısıyla ve ekonomik nedenlerle patlayan boşanma rakamlarıyla karşı karşıyayız.
Bundan anlaşılıyor ki, borç sarmalına giren tüketicinin bundan sonra ekonomiyi finanse etmeye gücü yok. Daha da kötüsü kat be kat borca batırılmış bir vatandaş fotoğrafı, üzerinde en çok ders çalışılması gereken konuların başında geliyor.
Fakat tüm bunları önümüze koyup, yanlışlarımızdan ders alıp, gerçek bir çözüm üzerinde tartışıyor muyuz? İşte ne yazık ki en acı yanıt da bu. Hayır… Doların maliyetleri arttırdığı, ekonomi yönetiminin vergilere bile zam yaptığı, gelirin hızla eridiği, yeniden borçlanma olanağının kalmadığı bir resim içerisinde işsizlik gerçeğini bile görmezden geliyoruz.
Ekonomi yönetimi işi gücü bırakıp, önce tüketicinin ve bu yıl kamu, özel toplamda borç erteleme ve cari acık finansmanı için gereken 236 milyar doların üzerinde durması gerekiyor. Aksi takdirde bu filmin sonu hoş değil.