Yılın sonuna yaklaşılırken, emeklisinden çalışanına kadar gözler yapılacak artış oranlarına çevrildi. Halen büyük bir çoğunluğu açlık sınırının altında yaşayan, bir miktar üstünde alanların ise yoksulluk sınırının yarısına bile ulaşmadığı ülkede oranlar masaya yatırılıyor.
Benim tahminim yine son derece yetersiz gelirlerle zor bir 2025 geçireceğimiz yönünde. 10 Aralık Salı günü başlayacak komisyon toplantılarından ne çıkar bilinmez, ama yapılan açıklamalara baktığımızda tahminlerden bulunmak mümkün hale geliyor.
Gözüken o ki, asgari ücreti 22 bin ile 25 bin TL arasında bir yere yerleştirecekler. 25 bin TL’nin üzeri mümkün mü şüpheliyim. Çünkü bu miktarın üzerine çıktığınızda işverene destekleri arttırmak ya da sübvansiyon sunmak gerekiyor ki, bu ekonomi yönetiminin öyle bir niyeti gözükmüyor.
En düşük emekli maaşında da 15 bin TL ile 17 bin TL arasına park edeceklerini sanıyorum. Elbette bu rakamların yetersiz olduğunun farkındayım. Ama doğrusu bu olduğu için değil, beyanatlardan yola çıktığımızda muhtemelen yapacaklarını böyle tahmin ettiğim için dile getiriyorum.
Gelirsizliğin kronik bir sorun haline dönüştüğü ülkemizde, bir de buna borçlanma, daha doğrusu borçla yaşama zorunluluğu eklendiğinde gelecek senenin ne denli zor olacağını şimdiden görebiliyoruz.
BDDK verilerine baktığımızda 29 Kasım ile biten haftada ortaya çıkan batık banka borcu ürkütücü düzeyde. 287 milyar TL’den söz ediliyor. Daha doğrusu tam rakamı verdiğimizde durum daha net anlaşılacak.
286 milyar 873 milyon TL. Bu rakam bir anlam ifade etmiyorsa, 2002 yılında tüm tüketicinin tüm finans kesimine borcunun 6,4 milyar TL olduğunu hatırlatmam sanırım işe yarar. Düşünsenize borcun tamamından 280 milyar TL daha büyük bir batık kredi gerçeğiyle karşı karşıyayız.
Üstelik bunun 3,5 trilyon TL’ye vuran toplam kredi borcu içinde bir rakam olduğunu düşündüğünüzde tablo daha endişe verici bir hal alıyor. Peki neden bu ikisi arasında vatandaş açısından kritik bir bağ var?
Çünkü aile bütçesinin gündemini bu oluşturuyor. Sadece geçim zorluğundan ya da gelirin yetmemesinden söz ettiğinizde duruma ilişkin fotoğrafı tam izah etmiyor. Bunun üzerine bir de bankalarla muhatap olunan bir borç sarmalı olduğunu da eklemek gerekiyor.
Tüketici kiraya mı, gıdayı mı yetişeceğini düşünürken, en büyük gider kalemlerinden birini kredi borçları oluşturacak. Diğerleri hem anayasal, hem insani haklar olduğundan ve aile içerisinde önceliği olacağından, sorunlu kredi ve akabinde gelecek sıkıntılara gebe bir yıla hazırlanmamız gerekiyor.
Böyle bir piyasada, yani ödeme zincirinin kırıldığı bir yerde de, ne geçimden, ne enflasyona ezilmemekten, ne de kayıtlı ekonominin desteklenmesinden bahsedemezsiniz. Ekonomi yönetimi, rakamlarla insanları oyalarken, rakamların anlattığı tehlikeli görmekten çok uzak.