Herkesin durduğu yerden bir vatandaş yorumu yaptığı ülkede, tüketicinin genel durumu üç kelimede özetleniyor: Aç, yoksul ve borçlu… Hiç kimse kusura bakmasın, sokağın gerçeklerine baktığınızda da, araştırma raporlarının sonuçlarına göz attığınızda da bu acı durum tüm çıplaklığıyla karşımıza dikiliyor.
Türk-İş açlık ve yoksulluk sınırı dikkate aldığınızda ortaya konulan fotoğraf net. Tüketici Hakları Derneği’nin son çalışmasına göre ülkede yoksulluk sınırının altında yaşayan nüfus oranı yüzde 95…
Araştırma bize gösteriyor ki, “...tüketicilerin yüzde 49,6’sı açlık sınırının altında yaşadığı belirlenmiştir. Yani, 42 42,16 milyon kişi... Tüketicilerin yüzde 45,2’inin ise yoksulluk sınırının altında yaşadığı belirlenmiştir. Yani, 38,42 milyon tüketici yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır.”
Yani topladığınızda nüfusun yüzde 94,8’inden bahsediyorsunuz. Geriye kalan 5 milyon kişiye bakarak bir durum analizi yapmak, en hafif tabiriyle vicdansızlıktır. Yine Merkez Bankası verilerine göz attığınızda da borçlanmanın durdurulamaz bir hızla arttığına, insanların temel ihtiyaçlarını halen kredi kartlarıyla karşılamaya çalıştığına şahit oluyorsunuz.
21-27 Mayıs haftasında enflasyonun ve e-ticaretin etkisiyle 66 milyar TL harcandı. Kredi kartıyla yapılan alışverişin ise yüzde 110’a yakın olduğu gözleniyor. Yine resmi verilerin ortaya koyduğu market harcamalarındaki yüzde 95’lik yükseliş, tespitlere göre adetsel anlamda alışverişten değil, ürünlere daha çok para ödenmesinin sonucu olarak yaşanıyor.
Kredi kartı borcunda son bir yılda yaşanan yükseliş yüzde 68… Takipteki bireysel kredi kartında ise yüzde 20’lik bir sıçrama var. Borç 6,6 milyar TL’ye ulaştı. Düşünsenize 2002 yılında tüketicinin tüm finans kesimine borcu 6,4 milyar TL idi. Şimdi takipteki kredi borcu oraya ulaşmış halde.
Bütün bu ahvalin daha da ürkütücü bir yanı var. Reel sektörün de tüketicidoen aşağı kalır bir borçluluk yapısı yok. Neredeyse onu da geçen bir rakamda trilyonluk borç sahibi. Ama enflasyon rakamlarına bakarsanız, yansıtamadığı maliyet farkı yüzde 60’a yaklaştı.
Bir tarafta vatandaş artan ürünlerin fiyatına yetişemiyor; öte tarafta zorunlu ihtiyacını kredi ve kredi kartıyla karşılıyor. Ama bambaşka bir yerde maliyetini yansıtamayan reel sektör haykıra haykıra işsizlik alarmı veriyor.
Gelecek gelirlerini yiyen insanların, işsiz kalması durumunda ne olur? Ne borçlar ödenebilir; ne de bankalar alacaklarını tahsil edebilir. Daha fenası kredi kullanımı gıdaya girdiği için aç insan sayınızda anormal patlamalar olabilir.
Şimdi tüm bu gerçekler ortadayken halen ‘aç var yok’ tartışmasının anlamı kalıyor mu? İhtiyaç bir an önce gidişata çözüm bulunması. Üstelik bunu da sadece zam vererek yapamayacağınız açık. Türkiye’nin tekrar üretimi hatırlamaktan başka çaresi yok.
Şayet temmuz ayında maaş ayarlamalarıyla bu işin içinden çıkacağımızı sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz. Yapılacak artışın bir ay bile dayanması mümkün değil. Kalıcı çözüm şart.
[email protected]