Ülkede enflasyon tartışması gitgide çığırından çıkmaya başladı. Bir rakam bilmecesi üzerinden yapılan tartışmada yetkililer ikna çalışmalarını yürütürken, hayali rakamlar üzerinden meseleleri tartışıp, insanların yaşadıklarını yok sayarak buna uyum sağlamalarını bekliyor.
Akıl almaz olan ise, ülkede bu konuyla ilgili yazıp çizenlerin, sanki bir iktisat dersindeymiş gibi konuyu enine boyuna tartışmaları ve tutarlılık aramaları… Açıklanan enflasyon karşısında bile pul olmuş ücretlerle, insanların hayatını nasıl idame ettireceğini düşünmeyenler, bir de vergi kaçağı hususunda duyarlı olmasını bekliyor.
Elbette vergi kutsaldır. Ama o vergilerin toplanması kadar, toplanan paraların halkın genelinin yaşam kalitesine yansıması ondan daha kutsaldır. Şayet siz bu inancı yıkarsanız, hem istediğiniz vergileri toplayamaz, hem de insanların kayıt dışına kaymalarını engelleyemezsiniz.
Çok basit bir matematik var. Katıksız ihtiyaçları, olasılıklarla yönetmeye çalışır, insanlara da gereken ücret artışlarını vermezseniz, zorunlu ihtiyacını karşılamak zorunda olan, kayıt dışı harcayacağına göre, kayıt dışı gelir elde etmeye yönelir.
Bu nedenle asgari ücret ve emekli maaşları üzerinden ya da artan fiyatlar karşısında fırsatçılık ile temellendirilmiş bir enflasyon açıklaması yapmak anlamlı olmuyor. Yılın ortasında bir düzenleme neredeyse kaçınılmaz gözüküyor.
Fakat bunu yapmamak için enflasyonla mücadeleye zarar vereceği tezini ortaya atarsanız, önce ‘ne veriyorsun ki ne harcayacak’ derler. Çünkü ortalama ücret haline gelmiş asgari ücret bugün açlık sınırının 750 TL altında kalmışsa, her iki emekliden birine verdiğiniz ücret, açlık sınırının yarısına, yoksulluk sınırının neredeyse altıda birine düşmüşse, burada yapacağınız bir gelir artışının enflasyona etki edeceğini söyleyemezsiniz.
Zira bu gelir noktasına gelmiş insanlar, sadece yaşamsal ve zorunlu ihtiyaçlarını karşılama mücadelesine girerler. Yani enflasyona neden olabilecek herhangi bir lüks harcaması yapmaları ve bunun da ticarette yaratılan hacimle birlikte enflasyona neden olması gerçekçi değildir.
Öte yandan bilhassa asgari ücretin, reel sektör maliyetlerine etkisinden bahsediyor, bu artışın enflasyonu tetikleyeceğinden söz ediyorsanız, o zaman durum değişir. Bu durumda da fiyat artışlarıyla yüzleşmek, ücretler içindeki kamu payını tartışmak ve nedenlerinin fırsatçılıkta değil, maliyet artışlarından kaynaklandığını itiraf etmek durumundasınız.
Sonuç olarak ülkede yanlış açıklanan bir enflasyon verisiyle birlikte tamamen kontrolden çıkan gelir / gider kurgusunu ve kaybolan bir satın alma gücünü önümüzde bulduk. Bu noktadan sonra insanlardan ‘gerekiyorsa hayatta kalma ama enflasyonu düşürelim’ diyerek beklenti içine giremezsiniz.
Türkiye’nin ekonomide, üretim maliyetlerinde, kur üzerinden ithalata ortam yaratan tavrında, gelir kurgusunda ve gider dağılımında gerçeklerle yüzleşmesi gerekiyor. Aksi takdirde bu iş içinden çıkılmaz bir noktaya sürükleniyor.