Enflasyonla hep beraber mücadeleye girişiyoruz. Firmalardan indirimler isteniyor; tüketiciden destek talep ediliyor; satanlara önerilerde bulunuluyor. İyi güzel... Birlikte bu sorunun içinden çıkalım. Çıkalım çıkmasına da, önce şu sorunun yanıtını bulmamız gerekiyor.
Biz, vatandaş olarak ortaya çıkan fotoğrafın içerisinde ne kadar kusurluyuz ve ne kadar etkiniz? Şüphesiz bilinçsiz bir tüketim çılgınlığı içerisinde kavrulduğumuz dönem oldu. Gözümüz döndü ve bize söylenenlere inanıp, gerçekten zengin olduğumuzu sanan büyük bir çoğunluğa sahip olduk.
Fakat batarken de, borçlanırken de, bilinçsizce tüketirken de, ülkede ekonomiyi yönetenlerin ortaya koyduğu tavrın, finansal okur yazarlığı olmayan insanlara rast gelen dağıtılan kredi ve kredi kartlarının, tüketerek büyüyeceğimize inandırılan anlayışın bunda daha çok dahli var.
Bizler o kadar zenginleşmiştik ki, artık mahalledeki bakkal amcayı küçümser noktaya vardık. İki gün öncesine kadar veresiye defterine ‘daha sonra veririm’ denilerek yazdırdığımız hesapları da, güvenerek evimizin anahtarını teslim ettiğimizi insanları da yok saydık.
Çünkü bizim marketlerimiz ve veresiye defteri yerine geçen kredi kartlarımız vardı. O süreçte bunun doğru olduğuna inandırdılar herkesi... Gelişmeden, rekabetin çeşitlenmesinden ve farklılaşmadan yanayım. Ama birini yok edip, diğerini yaratırken işin ortağı olduğumuzu fark etmedik.
Oysa o, bizim mahallenin bakkal amcasıydı. Süreç içerisinde sadece bakkal amcalar değil, esnaf olarak hayatımızda yer alan komşularımız, teyzelerimiz, ağabeylerimiz, ablalarımız hep yok oldu. Her açılan alışveriş merkezi, civarında iş yapman 64 iş kolunda esnafı yok ediyordu ve biz tüketerek izliyorduk.
Yıllar içinde geldiğimiz noktada 3 milyon 200 bin olan esnaf sayısı, 1 milyon 600 bine düştü. Bizler kredi ve kredi kartlarıyla gırtlağımıza kadar borca battık. Ama bakkal amca artık yoktu ve ara sıra veresiye hatırlatmaları yerine, eve gelen icra takip kağıtlarıyla tanıştık.
Şimdi geldiğimiz noktada alet olduğumuz bu düzen içerisinden çıkmak için de yine çareyi bizden buluyorlar. Tüm ürünlerin ortala değerini yüzde 50 arttırıp, yüzde 10 düşürerek bizi de bu sahte oyuna alet ediyorlar.
Hatta esnafın çatı kuruluşunun başında olan, bir zaman bakkal yaşasın diye mücadele eden TESK Başkanı Bendevi Palandöken bile, bu dönemin tasarruf yapabilmek için fırsat olduğu açıklamasını yapacak noktaya geliyor.
Oysa kimse geçinemeyen insanların, nasıl tasarruf yapabileceği sorusunun yanıtıyla ilgilenmiyor. İşsizliğimizi, enflasyonumuzu, tüketici haklarımızı yok sayanlar, tırpanlayanlar, şimdi bizden, belki aleti ama asla nedeni olmadığımız bu durumdan çıkış için destek bekliyor.
Enflasyon çok artmış da, esnaf, üretici fiyatlarını düşürecekmiş de, biz de sorunu aşacakmışız. Enflasyon kaç? Yüzde 24... Oysa hepimiz biliyoruz ki sokağa çıktığımızda ulaşımdan gıdaya çok daha acımasız fiyat artışlarının altında ezilirken, artmayan gelirimizle, hatta işsizliğimizle yaşam mücadelesi veriyoruz.
Henüz yaşadığımız enflasyonu bile kabul etmeyenlerin, bizi kriterleri daraltarak işsiz saymayanların, hakkını aradığında provokatör olmakla suçlayanların yaptıklarını temizlemek bize mi düşüyor?
Meşhur bir sarı öküz hikayesi vardır. Bilenler bilmeyenlere anlatsın. Ama bu öykünün sarı öküzü kim biliyor musunuz? Bakkal amca... İşte onu teslim etmeyecektiniz. Madem ettiniz, bugün kapımıza gelmeyecektiniz. Geldiniz mi? Gerçekleri kabul etmeden, sonuç beklemeyeceksiniz?
Çünkü veresiye kredi kartına, tasarruf geçim derdine, fiyatlar herkesin kaybettiği bir özelliğe büründü. Geçmiş olsun Türkiye...