Dünyada 185 ülke arasındaki sıralamada en yüksek enflasyona sahip 15. ülke olma özelliği olan ve bu yüksek enflasyonu yıllardır düşen alım gücüne karşılık, krediyle finanse etme özelliği bulunan vatandaş sıkışmış vaziyette.
Ayrıca bu sıralamanın resmi enflasyon rakamı baz alındığında oluştuğunu, alım gücü kriteri açısından baktığınızda çok daha dramatik sonuçlar çıkmasının da muhtemel yanını belirtmek gerekiyor.
Yıllarca sahte enflasyon üzerinden zam alıp, krediyle hayatını idame ettiren ve bugün ilave olarak büyük ölçüde işsiz kalan insanlar, bankalara olan yükümlülüklerini yerine getiremiyorlar. Keza firmalar cephesinde de durum farklı değil.
Pandemi sürecinin etkisiyle gelir kaybı şiddetlenen vatandaşın tamamen açmaz noktaya gelmesi ise işin üzerine tuz biber ekti. Tam bu aşamada BDDK, nakit akışı sorununun finansal bir probleme dönüşmemesi için görüşmeler yürütüyor.
Reuters kaynaklı haberde gözüküyor ki BDDK, firmaların ve elbette buradan etkileşimle bireylerin oluşturduğu sorunlu ve takibe düşen kredi borçlarında patlama yaşanmaması için uğraşılıyor.
Düşen haberlere göre NPL, yani temerrüde düşmüş ya da düşmeye yakın takipteki kredilerin, bilançolarda bu aşamaya geçmemesi için, takip sürelerinin uzatımı üzerine görüşmeler yürütüyor.
Meselenin bu tarafına ayrıca geleceğim ama bu uğraşın, Türkiye’de vatandaşın ve firmaların ne denli büyük bir sorun yaşadığının ve problemin daimi olarak halı altına süpürmenin çarelerinin arandığının kanıtıdır.
Oysa tartışmamız gereken, bu durumun bilançolarda yaratacağı hasarı düşünmekten çok, yurttaşın bu durumdan nasıl çıkacağına yönelik çözümler üretmek olduğu aşamasına bir türlü gelememişiz.
Diyelim ki BDDK istediğine kavuştu ve süre uzatımıyla bu vahim tablonun ötelenmesi, vadeye yayılması sağlandı. Peki sorunu çözüyor mu? Yani bu kazanılan zaman diliminde vatandaşın gelirinde bir artış yaşanacak mı?
Şu şartlar altında ne yazık ki çok ümit gözükmüyor. Zamanı geldiğinde bu sorun daha da ağırlaşmış olarak karşımıza çıkacak ve belki de çözümsüz bir noktayla, abartıyorum borçların tamamen kamulaşması aşamasına kadar bizi götürecek.
Öyleyse bu tip ekonomik krizi göstermemek için pansuman tedbirler konuşmanın ya da üzerine battaniye örtecek cinsten yaklaşımlarda bulunmanın faydası yok. Borcun ödenemez olduğunu kabul ederek, birinci planda bu insanların gelirlerinin arttırılması, ikinci planda da batık haline gelmeden borcun ödenebilmesi için gerekli düzenlemelerin yapılması ihtiyacı beliriyor.
Ama biz ne yapıyoruz? İcraları öteliyoruz. Bir tarafta icraları durdururken, öte tarafta da bankaların bilançolarının kötüleşmesini engelleme uğraşı veriyoruz. Şimdi vatandaşın hali perişan bu yaklaşımla bir kere daha ortaya çıkıyor da, asıl ciddi bir bankacılık sorununun örtülmeye çalışıldığı ortaya çıkmıyor mu?
Peki kim o bankacılığı da kapsayan finans kesimi? Üçüncü çeyrek büyümenin yüzde 41’lik iş hacmiyle belirleyicisi ve coşkulanan borsanın döndüğü ilk 10 hissenin ağırlıklı kısmı. Yaklaşım ne? NPL’ye atılma sürelerini uzatalım. Çözüm? Yok; en azından konuşulan yok.
Görüyor musunuz büyümeden borsaya kadar yaratılan sanal rakamlar dünyasını? Türkiye ekonomisinin önünde gösterildiğinden büyük tehlikeler var ama eğilim halen makyajlama derdinden öteye gidemiyor. Yazık...
[email protected]