Asgari ücretin kaderinin ne olacağının açlık sınırı üzerinden tartışıldığı canım ülkemde, TBMM’deki bütçe görüşmelerinde verilen bilgiye göre 24 milyon icralık vatandaş var. 36 milyon kişinin de bankalara borçlu olduğu ifade ediliyor.
Bu bireylerin aile temsiliyetini dikkate alırsanız, ülkenin üçte ikisinin iyimser tahminlerle borçlu olduğu söylemek mümkün. Üstelik nereye borçlandıklarını biliyoruz.
Gıda, giyim, ulaşım ve barınma... Anayasal haklar... Araştırmaların kredi kartı harcamalarının analizini yaptığı bu fotoğraf, düşük gelirli kesimlere döndüğünüzde neredeyse tamamen gıda üzerinde yoğunlaşıyor.
Yani bir tarım ülkesinde, insanlar gıda ihtiyacını karşılamak için kredi kartı kullanıyor. Sadece bu bile başlı başına bir dramın göstergesi değil midir? Peki neden? Tek açıklama ürün fiyatlarının artması mı?
Elbette hayır. O fiyatların neden arttığına bakmamız gerekiyor. Bakanlık raflarda fırsatçı ararken, raflardaki ürünlerin ya ithal ya da yok pahasına ürettirilen ürünler olduğunu dile getirmiyor.
Üretimsizleşen bir ülkenin, ihtiyaç karşılama ve fiyatları kontrol altına alma adı altında daha borçlu, dövize muhtaç, rafa konulup, insanların ya satın alamadığı ya da kredi kartıyla alışveriş yaptığı bir fotoğraf utanılacak özelliktedir.
Peki bundan ders alınmış gözüküyor mu? Ne yazık ki hayır. Pirinçte gümrük vergileri sıfırlanırken, ülkeyi ithalat cennetine çevirmek adına bir adım daha atanların ekonomi yönettiğini iddia ettiği bir ortamda, en az bunun kadar dramatik bir hamle daha yapıldı.
Hayvancılıktan para kazanamayan üreticinizin olduğu bir ortamda, dün kurulan Bosna Hersek’ten bin tonluk kemiksiz et ithal edileceği açıklandı. Kim tarafından? Et ve Süt Kurumu yapacak bu ithalatı.
Neden? Gerçekten soruyorum neden? Ülkede hayvancılığı para kazanamaz hale getirdik; ardından insanlar hayvanlarını kesmeye başladı. Onlar kestikçe fiyat arttı; ihtiyacı karşılamak ve fiyatları dizginlemek için damızlık diye çıkılan yolda karkas et ithal etmekten imtina etmedik.
Ürün ithal olarak yurtdışından geldikçe, içerideki maliyetleri durdurulamayan hayvancılıkla uğraşanlar hiç para kazanamaz hale geldi ve yine ithalata dayandık. İthalata dayandıkça döviz ihtiyacı arttı, dolar değer kazandıkça fiyatlar yine durdurulamadı.
Günün sonunda mantığınızda üretmek, planlı ekonomi yürütmek olmayınca, üreticiyi, tüketiciyi, ekonomiyi yerle yeksan eden bu tablo ortada çıktı. Ders alındı mı? Hayır.
Halen üreticiyi ayaklandırmak yerine, yurtdışında toprak kiralayan, et ve diğer ürünleri ithal eden, ithalatı kolaylaştıran, sonra da üretici ve perakende satış noktasını suçlayan insanların eserini yaşıyoruz.
Hangi ortamda? Tüketecek olanın açlık sınırı üzerinden gelirinin ne kadar olacağının konuşulduğu bir fotoğrafta... Sorarım size, işbilmezliğin ve kısırdöngünün başka bir tarifi var mı?
[email protected]