Ne zaman bir sokak röportajı izlesem, ekonomik durumdan yakınıldığında ışınlanarak gelen biri oluyor ve ‘sen eski yılları hatırlıyor musun’ diye soruyor. Ben hatırlıyorum. Bir kişinin çalışıp, büyük ebeveynler dahil dokuz kişiyi geçindirebildiği, insanların güldüğü, kuyruklarla bile eğlendiği, ama borçsuz olduğunu yılları anımsıyorum.
O kişi gerçekten hatırlıyor mu bilmiyorum. Ama o yıllar sıkıntılı bile olsa, bu zamanki sıkıntıyı ortadan kaldırmıyor bu bir. Bu kafa 80 Darbesi’nden sonra ‘eski günlere mi dönmek istiyorsun’ diyen kafayla aynı bu iki. Gençlerin geçmişi değil, geleceği düşündüğünü görmezden geliyor bu üç.
Muhtemelen o yıllarda yapılan yanlışlara oy vererek imza atanlardan biri bu dört. Neden bir kötüyü bir başka kötüyle mukayese ediyoruz da, daha iyi seviyelerle karşılaştırmıyoruz bu da beş. Gerçekten anlaşılır gibi değil.
Fakat bir gerçek var ki, vatandaşın durumu, şu an her zamankinden kötü. Bunu hiçbir kriterle değiştirmek, hafifletmek mümkün değil. Çünkü enflasyonun yüksek olduğu eski yıllarda, enflasyon gerçekti. Bu nedenle herkes o oranda gelirine zam alır, yıl sonuna doğru yıpranma söz konusu olurdu. Bunun makro ekonomi açısından sıkıntıları ortaya çıkar; o doğru yönetilemediği için problem süreklilik arz ederdi. Ama vatandaş sefil değildi.
Bugün ülkede cebinize girmeden arttırılmış maaşın açlık sınırının altında kaldığı bir fotoğraf yaşıyoruz. Üstelik ödenebilmekten çıkmış bir borç ve insanların birbirine destek verme gücünün kalmadığı gerçekler manzumesi içinde.
Sahte bir enflasyon, bunun üzerinden yapılan ve o haliyle bile geçinmeye yetmeyen maaşlar, 2 trilyonu aşmış borç vatandaşın halinin alarm veren halidir. Üstelik prensip olarak katılsam da, zamanlaması ve uygulama metodu yanlış bir kredi mekanizmasında frene basan yaklaşım içinde büyük bir tehlikenin kapısını açtık.
Muhtemelen çok yakın zamanda bireysel iflasların yaşandığı, bunun bankalara sirayet ettiği, esnafın bu mali yapı ve iç piyasadaki tıkanıklıkla işlerinin sıkıntıya düştüğü, ardından da vergiden kredi ödemelerine, hatta piyasa ödemelerine kadar problemlerin baş göstereceği bir noktadayız.
O nedenle enflasyonla elbette mücadele edelim. Bütçe açıklarımızı gidermenin yollarını arayalım. Ama bu manzaradaki bir vatandaş üzerinden bunu yapmaya kalkarsanız, hem sorunu çözemez, hem de ağırlaştırırsınız.
Gelir / gider yönetimine ve dengelemesine kamu harcamalarından, projelerin önceliklendirilmesinden, israfın kesilmesinden ve eş zamanlı olarak değer yaratacak üretimin desteklenmesinden başlamak zorundayız.
Aksi takdirde ‘ne olursa olsun kredi verelim; böylece ekonomi kalkınır’ teziyle yapılan hatanın sonuçlarıyla, ‘kredileri keselim, talep düşerse enflasyon da dizginlenir’ tezinin sonuçları birbirinden farklı olmaz. Sadece insanların iflas etmesine neden olursunuz. İnsanları iflas eden ülkelerin de ekonomisi refaha çıkmaz. Dengeyi bulun artık.
[email protected]