Çok zor bir seneyi geride bırakırken, yönetilmesi gereken yılın bizi beklediğini bilerek hareket etmemiz gereken bir süreçteyiz. Öncelikle tüketici bilincine her zamankinden daha çok ihtiyacımız olan koşullar altında yaşayacağımızın farkında olmamız gerekir.
Gerek seçim dönemine girilmesiyle açılacak bütçe, gerek bunların karşılanması adına yapılacak zamlar ve ağırlaşan yaşam maliyetleri, gerek açlık sınırıyla sınanan gelirimiz gerekse de borçlu yapımız her attığımız adımı dikkatle belirlememiz gereğini ortaya koyuyor.
Çünkü bu süreçte kim ne derse desin bilmelisiniz ki yalnızsınız. Ne zaman mı? Çocuğunuz bir şey istediğinde... Banka borçlarını öderken... Ev kirasına artış gelirken... Ulaştırmadan gıdaya ihtiyaçlarınızı karşılarken...
Öyle bir yapıyla karşı karşıyayız ki, soruna yaklaşım sorundan daha büyük bir problem haline gelmiş vaziyette. En son örneğini paylaşayım. Hazine ve Maliye Bakanı Nebati, borç meselesiyle ilgili bir değerlendirme yaptı ve Türkiye’nin en az borçlu ülkeler arasında olduğunu söyledi.
Kamu borcu açısından bakarsanız doğru söylüyor. Ama bunu değerlendirirken de ekonominin büyüklüğü içindeki borç yapısına, neden borçlanıldığına ve geri ödeme kabiliyeti olup olmadığına da bakmanız gerekir.
Tek başına yeter mi? Yetmez. Bakan Nebati, kamu borçluluk oranları açısından meseleyi değerlendiriyor ki, ortadaki brüt borcun, neredeyse Türkiye ekonomisinin yarı büyüklüğünde olmasından endişelenmiyor olması da ayrı bir tartışma konusu.
Ama bundan daha önemlisi var. Sadece vatandaşın ve KOBİ’lerin borcunun 4,5 trilyon TL’ye ulaştığı ve ödeme kabiliyetinin büyük ölçüde yitirildiği bir fotoğraf içinde, siz sadece kamu borcunu değerlendirerek işin içinden çıkamazsınız.
Yani bir ailede baba ya da annenin, tek başına borçluluk oranını hesaplaması, geri kalan bireylerin de kendi sorunu imiş gibi davranması ne kadar gerçekçi? Çünkü yaklaşım tam da bu.
Oysa biliyoruz ki, bankadan kullandığınız her kuruşluk borç, tasarruf fakiri bu ülkeye, sendikasyonlar yoluyla yurtdışından geliyor ve hepsinde devlet güvencesi var. Bu borç ödenemediğinde doğal süreçte kamulaşacak ve kamunun borcu olacak bir yapıdan söz ediyoruz.
Bu şartlar altında borcu hesaplarken, sadece kamunun yükümlülüklerini baz almak mümkün değil. Şayet hane gelir yapımız sorunlu olmasaydı; son derece doğaldı. Ama ödeme kabiliyetini yitirmiş aileleri ve bireyleri, hatta şirketleri yok sayarak meseleye yaklaşırsanız, günün sonunda çok ilginç sürprizlerle karşılaşırsınız.
Bu işin yönetim tarafı... Vatandaş nezdinde bilinmesi gereken şu ki, borcunuzla, sorununuzla, açmazlarınızla başbaşasınız ve tüm bu problemler yok sayılarak kendi kendini mutlu eden bir yapı ile karşı karşıyasınız.
Bu nedenle açlık sınırının altında kalmış gelirinizle, kalmaya devam edecek yapısıyla, borçlarınızla ve geçim derdinizle yüzleşip, 2023 yılında bütçe yapmayı ve öncelikler sıralamanızı oluşturmayı ihmal etmeyin. Yoksa aynı riski siz de taşırsınız. Mutlu yıllar.