Ülkemizde yaşanan sorunları şöyle bir gözünüzün önüne getirin. İşsizlik, hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı, hak aramadaki problemler, trafikte her gün yaşanan açmazlar, siyasetin sürekli yalan söylemesi...
Bu listeyi uzatmak mümkün. Ama gerçek problemin listenin kendisinde ya da sorunların yaradılış biçiminde değil de, bundan hesap sorulmamasında, hak arama noktasında ‘bana mı kaldı’ yaklaşımında olduğunu ıskalıyoruz?
Bakın bu ülkede 90’larda o kadar iyi bir tüketici hakkı mücadelesi verildi ki; 90’ların ortasına gelindiğinde Avrupa Standartları’nın bile üzerinde bir Tüketici Kanunu’na sahip olduk. Sonrasında mesele o kadar gevşetildi ki, her çıkan yasal düzenlemeyle birlikte haklarımızın biraz daha tırpanlandığını gördük.
Şimdi geldiğimiz noktada hakkını arayamaz; mahkemede kazansa masada kaybeder, firmalar karşısında gücünü unutur, siyasetçisinden belediyesine, ürün tedarikçisinden hizmet verenine kadar hepsinin karşısında ‘kader’ deyip geçen insanlar haline geldik.
Oysa bugün gelişmiş ülkelerin ortaya koydukları performansta ve bunun sağlamasında birinci başlık tüketicinin gücüdür.
Çünkü tüketici vatandaş demektir. Belli bir bilinç altında yasanın kendine verdiği hakların peşine düşüp, hakkını arayan, hesap soran, bilinçli tüketim yapan insanlardan oluşmuş bir topluluğun, ne kandırılması mümkündür ne de hakkının yenilmesi.
Bugün geldiğimiz noktada geçinemiyorsak tüketici hakkımızı unutup, buna neden olanlardan hesap sormadığımız içindir.
Trafik kazalarında sistematik bir biçimde hayatımızı kaybediyorsak, kuralsızlığın kural olmasında sakınca görmediğimiz, ilk fırsatta kuralı da ihlal ettiğimiz içindir.
Deprem konusundaki korkularımızı bile kentsel dönüşüm adı altında yaşanan bir rantsal dönüşümün, sadece binalarımızı değil, şehirlerimizi de yaşanmaktan çıkardığının farkına varmadan, işi akışına bırakarak rüzgardan savrulan yapraklar gibi bir tavır takındığımız içindir.
Eğer bu ülkede bir şeyler düzelecekse, kamu hizmetinden bütçenin yönetilmesine, piyasaların düzenlenmesinden ürünlerin kalitesinin sorgulanmasına kadar her aşamada tüketici bilinciyle olaya yaklaşmak yerine, ait olmayı seçmekten vazgeçmemiz gerekiyor.
Yani bu ülkenin tüketiciye, tüketici bilincine erişmiş vatandaşa ve bunun çıtasını yükseltecek bir anlayışa ihtiyacı vardır. Yani ülkedeki tüketicinin ve bunu temsil eden STK’ların tekrar silkelenmesi ve vatandaş olmayı tercih etmesi gerekir.
Aksi takdirde daha çok ‘böyle gelmiş böyle gider’ şarkısını söyler; yaşananları da, yaşatanları da kader zannederiz.
[email protected]