Çocukluğunuzda mahallede oyun oynamışsanız bilirsiniz; mızıkçı çocuklar vardır. Ne oynarsanız oynayın; yenildikçe problem çıkarırlar. Mahalle maçı yaparsınız, koşturursunuz, performans harcarsınız; gol olur saymaz.
Saklambaç oynarsınız; yakalanır; saymaz. Ne oynarsanız oynayın, sürekli skora itiraz eden karakterlerdir bunlar. Akşam olur, gün içerisinde harcadığınız tüm performans ve yorgunluk cabası kalır. Onlar sadece kendi kazanmaları halinde oyunları kabullenirler. Kazanmak adına da her şeyi mübah sayarlar.
Türkiye ekonomisinde yönetim – vatandaş ilişkisi de tam buna döndü. Ülkede işsizlik yaşanıyor; saymıyorlar. Enflasyon artıyor; kabul etmiyorlar. Dolar yükseliyor; bahane buluyorlar.
Taksi terörü yaşanıyor; ‘yok öyle bir şey’ diyorlar. Çarşıda pazarda fiyatlara yetişemiyorsunuz; ‘abartılı’ buluyorlar. Piyasada anormal faizler uygulanıyor; faizleri düşürdüklerini söylüyorlar.
Çiftçi yaşam mücadelesi veriyor; itiraz varsa derdest oluyor. İşsiz diye bir şey yok düşünebiliyor musunuz memlekette. Kim onlar? İş beğenmeyenler ya da iş olduğu halde çalışmak istemeyenler.
Lakin kimse bu memlekette mühendis olarak mezun olmuş birine asgari ücret teklif edildiğinden, öte tarafta asgari ücretle çalıştırılan insanları bile taşıyacak gücü kalmayan işletmelerden söz etmiyor.
Üç maymuna razı olacak noktaya geldik. Çünkü dördüncü bir maymun olarak medya çıkıp, bir de her şeyin tam tersinin yaşandığına insanları ikna etmeye çalışıyor. Şimdi geldik yılın ikinci yarısına...
Asıl film şimdi başlıyor. Seçim uygulamalarıyla patlayan bütçenin faturasının önümüze konulacağı, zamların arka arkaya gelirken, kur maliyetlerinin katkısının artacağı, enflasyonun yükseleceği ve bir yandan da işlerde durgunluğun ön plana çıkacağı bir süreçte, ödemeler zincirindeki kırılmanın kendisini daha çok hissettireceği bir sürece giriyoruz.
Bu tespiti korkmanız için değil, önlem almanız için ortaya koyuyorum. Çünkü bunun etkisini azaltmak için başvurulan yöntemlerin de geleceğe dair sorunlar yaratacağını biliyoruz. İlk akla gelenin elde avuçta kalanı satmak olduğu ve bu eğilimin para bulmak için kullanılacağı, tüm yalanlamalara rağmen ortaya çıkmış vaziyette.
Esasen bu tam bir kısır döngü... Tıpkı elektrik faturasını ödemek için evdeki eşyaları satmak gibi. Günün sonu çıkmaz sokak ama günü kurtarmak adına yapılması yüksek ihtimal işlerden biri.
Neden? Çünkü bir yıldan daha az bir sürede önümüzde seçim var. Yapılan tüm eylemleri ülkenin kalkınması, vatandaşın refahının artması için değil, seçim kazanmak üzerine kurgulamış bir zihniyet, ne yazık ki ağırlaştırılmış bir faturayı yine önümüze koyacak. Sonra da oturup düşüneceğiz: Neden bunu yaşıyoruz? Fakat şimdiden haber vereyim. Yaşadıklarınızı da saymayacaklar ve baştan başlamayı önerecekler.
Zira mevcut ekonomik sorunları reddedip, sonra da seçime giderken, problemleri sadece kendilerinin çözeceğini söyleyen bir yaklaşımın beslendiği kaynak bu. Çözülmüş problemler değil, yönetilebilir sorunlar peşinde koşuyorlar. Neden? Tek dert; seçim kazanmak. Hayırlı olsun.
[email protected]