Türkiye virüs nedeniyle evlere kapandı. Kapanmayalar oldu mu? Oldu... Orada da zorlayıcı yasal düzenlemeler yavaş yavaş geliyor ki, yine devam edilirse daha da sıkılaşacağından şüphe yok. Ortadaki sorunun çok basit bir matematik olmasına rağmen, bu duyarsızlığa karşı alınan tedbirlerin de doğru olduğunu düşünüyorum.
Virüs ve matematiği örtüştüremediyseniz, sağlık kurumlarına aşırı yüklenmeyle, nitelikli sağlık hizmetlerinin verilmesi arasındaki dengeyi düşündüğünüzde, konuyu anlıyorsunuz. Fakat buna rağmen ‘evde kalma’ meselesi yeterince anlaşılamadı.
İşin bu boyutunda alınan tedbirlerde hiçbir sıkıntı yok. Fakat evde tuttuğunuz insanın ihtiyaçlarına geldiğimizde, orada büyük bir boşluğun oluştuğunu görüyoruz. Son açıklanan ekonomik pakette de ne gıda üretimini sağlayan tarımın, ne de evde tutmak zorunda olduğumuz vatandaşın durumuyla ilgili düzenleme yapılmadı.
İcra ve iflasların ertelenmesi, istihdam şartlı ötemelerin yapılmasını doğru buluyorum lakin, asıl tartışılması gereken meselenin evde oturanın ihtiyaçlarını karşılayacak yöntemlerin var olmaması...
Şu an itibariyle çok büyük bir problem hissetmiyoruz. Zira mart ayı başında insanlar maaşlarını aldılar ve bu ayı az ya da çok onunla idare ediyorlar. İşsizler de aile dayanışmasıyla süreci atlatıyor. Fakat asıl tsunami nisan başındadır ve bu mesele bugünden yönetilmelidir.
Nisan başında hiç kimse maaş alıp almayacağını bilmiyor. Doğalgaz, elektrik, su, kira gibi giderlerini nasıl karşılayacağı konusunda bir fikri yok. Diyebilirsiniz ki birikimlerinden karşılasın.
Oysa TÜİK’in Hane Halkı Geçim Araştırmaları, uzun yıllardır gösteriyor ki, nüfusun önemli bir bölümü, sağlık, hatta dam akması gibi ani ihtiyaçlarını karşılayacak finansal güce sahip bulunmuyor.
Bu nedenle Nisan ayı gelmeden, bu konuya yönelik acil bir tedbir alınması şart. Nisan ayında maaşların ödendiğini düşünelim, işverenlerin Mayıs ayında bu ödemeleri yapması mümkün değil. Yani acil tedbir burada gerekiyor.
Aksi takdirde insanları evde tutmakta zorluk çekeriz. Vatandaşa yaşam şartı sunulmak ve ödemelerinde de iyileştirmeler yapılmak durumunda. Dünyada ABD, Fransa, İtalya, Almanya gibi birçok ülke bu önlemleri alarak, vatandaşın cebine para koyuyor. Bazıları ödemelerini ötelerken, bazıları direkt kamunun üzerine alıyor.
Peki bizim pakette ne var? Sosyal medyada dolaşan bir röportaj videosunda, dışarıda meyve sebze satan öğrenciye sorduklarında ‘geçinmek için’ başka çaresi olmadığını dile getiriyor ve benzer önlemlerin alınması gereğine işaret ediyor.
Pakete atıfta bulunurken söylediği şu söz ise çok manidar: “O toplantıda onlarca bakan vardı. Hiç kimsenin aklına gelmedi mi? Toplantıya, bir çaycı, bir simitçi, bir de börekçi koysaydınız bunları söylerdi.”
İşte işin püf noktası burada... Çok uzun zamandır dile getirdiğim ekonomi yönetiminin sokakla arasında açılan makasın ve gerçeklerle yabancılaşmanın en önemli tezahürlerinden birini yaşıyoruz. Gerçek sorunu görmüyorlar.
Peki nereden kaynak bulacağız? Bu sürecin zaten çok ağır bir ekonomik fotoğrafı olacağını görmek için ekonomist olmaya gerek yok. Ama can ve sağlıktan daha kıymetli bir şey olmadığına göre, bugünü atlatmak zorundayız.
Bir gün para basılacaksa, işte o gün, tam da bugün. Önemli ve olumsuz sonuçları olacağının farkındayım. Fakat şu an için başka çare gözükmüyor. Dışarıdan borç arayacağımıza, IMF kapısına dayanacağımıza, gerekiyorsa para basalım ve şu kısa süreci atlatalım.
Sonrası mı? Elbette bunun faturasını ödemek gerekecek. Onu da bugünden ders çalışarak aşabiliriz. Fakat vatandaşın takatinin olmadığını görmemiz gerekiyor. Eylem planında önceliği bugüne vermeliyiz.
Aslında bu çok da zor olmasa gerek. Türkiye zaten yıllardır ‘günü kurtaran politikalar’ uygulamıyor mu? İlk kez o politikayı uygulamak gerekiyor; nedense şimdi akla ‘sonra ne yaparız’ sorusunu geliyor. Garip bir çelişki değil mi?
[email protected]