Başlığa bakıp hemen sevinmeyin. Herhangi bir konuda dünya dördüncüsü olmak güzel gözükebilir ama bu olduğunuz konunun başlığına bağlı. Mesela refah seviyesi konusunda önde gelen ülkeler sayılıyor olsaydı; iyiydi.
Teknolojiye yatırım yapanlar ya da yaptığı Ar-Ge harcamalarını çıktıya döndürenler listesi olsaydı; bu da güzeldi. Fakat ufacık bir nefes almayı, dünyayı kıskandıracak bir işmiş gibi yansıtan güzide medyamızda bu tip sıralamalara rastlamanız mümkün olmuyor.
Ne yazık ki Türkiye’nin dünya dördüncülüğü ‘sefalet endeksi’nde gerçekleşti. Bloomberg – BBC’nin yayınladığı ve raporun kaynağı olarak da Standard Chartered gösterdiği habere göre, ülkemiz 62 ülke içinde sefalet endeksinde dördüncü sırayı alıyor.
Enflasyon ve işsizlik oranlarını toplayarak oluşturulan endeksin merkezi ise ABD’li Bloomberg... Peki siz bu habere ve analizine Türkiye ayağında rastladınız mı? En azından ben denk gelmedim.
Üzerimizdeki ülkeler ise daha da dramatik. Venezuela tahmin edeceğiniz gibi açık ara önde. Onu Arjantin, Güney Afrika ve Türkiye izliyor. Sıkı durun Yunanistan bir basamak altımızda...
Düşünün ki bunların hepsi, tartışmalı rakamlarımıza rağmen ortaya çıkan bir fotoğrafla önümüze geliyor. Bir de gerçek rakamlar ortaya dökülse kim bilir neler olacak? Fakat benim derdim kimden iyi ya da kötü olduğumuz değil. Nasıl daha iyi olabiliriz?
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’nun (BDDK) mayıs ayı raporuna göre “Kamu kesimi net borcu geçtiğimiz 1 yıl içinde tam yüzde 134 arttı. 2018 yılının mart sonu itibariyle 264 milyar TL olan kamu kesimi net borcu bu yılın mart sonu itibariyle 619 milyar TL’ye yükseldi.
2019 nisan ayı içinde 103 bin kişi bankalara olan kredi borcunu ödeyemedi. Geçen yıl nisan ayında bu sayı 84 bin kişiydi. Bireysel kredi veya bireysel kredi kartı borcundan dolayı yasal takibe intikal etmiş kişi sayısı, 2019 yılı ilk dört ayında 2018 yılının aynı dönemine göre yüzde 23 artarak 601 bin kişi oldu.”
Bu tablonun çok ümit verdiğini söylemek güç. Ne yapılırsa yapılsın, bankaların borç yapılandırmasına niyetli olmadığı da biliniyor. Esasen niyetli olsalar bile buna yeterli güçleri olmadığını da sağır sultan bile dile getirirken, size söylenmiyor.
Peki bu kısır döngüden nasıl çıkarız? Önce gerçeği kabullenmemiz ve birbirimizi kandırmaya çalışmadan sorunları ortaya dökmeli ve ortak akıl ve uzlaşı üzerinden bir çözüm bulabiliriz. Planlı bir ekonomiye geçmeden, insanları dahil etmeden bu işin içinden çıkamayız.
Ben bütün sorunların çözülebileceğine inanırım. Ama bunun için iki olmazsa olmaz var. Birincisi ‘niyetin var mı’ sorusuna ‘evet’ yanıtını vereceğiz, ikincisi ‘faturayı ödeyeceğimizi kabul ederek’ fikir üreteceğiz. Yoksa bu sefalet yakamızı bırakmayacak. Siz en iyisi siyasetçiler için yaşamaktan vazgeçin. Çünkü gerçek olan sizsiniz.
[email protected]