Bütçe açığı nedeniyle elindeki karşılıksız kaynağı ya da sendikasyon adı altında yurtdışından aldığı borcu, kredi adı altında insanlara borç diye dağıtan ekonomik yaklaşım Türkiye’nin iktisadi bir felakete sürüklüyor.
Daha kötüsü, 2 binli yıllarda paranın bol olduğu dönemlerde yaptığı yanlıştan ders almadığı gibi, o süreçte borca batmış insanları, aileleri ve şirketleri de ödenmesi güç bir faturayla karşı karşıya bırakıyor.
Bundan da kötüsü bu yöntemle elde edeceği büyümenin sonuç vereceğini ve istihdam yaratacağını düşünerek, tam bir kısır döngü içerisinde, ana parayı ödemeye bile yaklaşamayan, faiz ödeyerek yarınını satan bir ülke yaratıyor.
Sonuç mu? CHP’nin UYAP verilerinden derleyerek oluşturduğu rapora göre ülkedeki icra dosyası sayısı 26 milyon 154 bine ulaştı. Bu fotoğraf, aileleri ve bekarları aynı sepete koyup, ortalama 2 kişiden hesaplasanız, kaba bir hesapla nüfusun 52 milyonu icralık demektir.
Peki ders alınmadığını nereden çıkarıyoruz? İcra dairelerine geçen yıldan devredilen dosya sayısı 23 milyon 644 bin. 19 Haziran 2020 tarihi itibariyle bu sayının 26 milyonu aştığını ve pandemi sürecinde destek diye kredi dağıtılması bir yana, insanlara bir hafta tatil için 3,5 sene borçlanmanın destek diye anlatıldığı bir ortamda tersini düşünmek güç.
Şimdi kritik soru şu: Bu icra dosyaları içerisinde pandemi sürecinde durdurulanla var mı? Çünkü CHP Genel Başkan Yardımcısı Muharrem Erkek’in verdiği beyanata bakarsak, sayının gerçekte 31 milyona ulaştığına dikkat çekiyor.
Elbette burada kendi içinde de bir çelişki var. 19 Haziran tarihi itibariyle 26 milyonu aşan dosya sayısı bir soruyu da gündeme getiriyor. Bu süreçte söylendiği gibi icralar durduruldu mu? Yoksa bu söylemin gölgesinde devam mı etti?
Muhtemeldir ki, icralar uygulamaya konulmadı ama, icra işlemleri sürdü. Bu da önümüzdeki süreçte çok daha sıkıntılı bir fotoğrafın önümüze geleceğine işaret ediyor. Büyük ölçüde alım gücünü kaybetmiş, iş garantisi ciddi anlamda riske girmiş bir borçlu ile, raporlarda iki haneli şüpheli alacak ihtimalinden söz edilen bankalar arasındaki dengeyi nasıl kuracaksınız?
Hepsi bir yana bu resmi göre göre insanları daha büyük borç batağına sürüklemeyi, nasıl bir ekonomik destek olarak anlatabiliyorsunuz? Gözüken o ki, Türkiye’nin sonbahar itibariyle önündeki en önemli gündem maddelerini işsizlik ve ödenme kabiliyeti yitirilmiş borçlar oluşturacak.
Bunun çözümü olarak bankalara çağrıda bulunmak, büyük bir yanılgı olmakla beraber, sorunu daha da büyütecek eylemler içinde olmak da gemilerin yakıldığı izlenimini veriyor. Ekonomi yönetimi rakamların gölgesindeki hayal dünyasından kurtulup, bir an önce ekonomiyi ciddiye almalıdır.
Çünkü bu rakamlara muhtemelen piyasanın kendi iç alacakları, insanların kendi aralarındaki borçlanmaları dahil değil. Borçlu olmanın fakir olmaktan daha güç olduğu bir sürece gidiyoruz. Artık gerçekleri görüp, sorunu yöneterek çözmenin zamanı sizce de gelmedi mi?
[email protected]