Ülkede faiz tartışmasında ne yazık ki korkulan oluyor. Zaten bir tarafta borcunu ödeyemeyen vatandaş gerçeği belirgin bir biçimde ortaya çıkarken, diğer tarafta kazançlarını tarihi rekorlara imza atarak açıklayan bankalar her şeyi anlatıyor.
Aslında bankaların da gerçekten kazanç içinde olup olmadığı, sorunlu alacaklar üzerinden gerçeği ortaya koysak nasıl bir fiktif fotoğraf oluşacağı da ayrı tartışma konusu. Ama bir gerçek var ki, önümüzdeki süreç bankalar ile vatandaşı daha çok karşı karşıya getirecek.
Muhtemelen bunun tarihi de bankaların sene sonu bilançolarını kapatmasının ardından 2022 yılı ilk çeyreği olacak. Vatandaşın her yapılandırdığı borç, bankaların bilançosunda gerçekçi olmasa da artı yazıyor. Sanki yeniden kredi satmışlar ve daha iyi kazançlar elde etmişler gibi bir görüntü veriyor.
Oysa biz faiz düşürdük değil mi? 300 baz puan düşürülen faizde anlatılan neydi? Reel sektörün ve vatandaşın daha az maliyetle kredi olanaklarına kavuşması… Fakat düşürdüğünüz faizin ekonomik bir karşılığı olmayınca hayatın gerçeklerine yansımıyor.
Nitekim Merkez Bankası’nın faiz düşürdüğü bu dönemde ortalama ihtiyaç kredisi faizi, bırakın azalmayı yüzde 24,49’dan yüzde 24,68’e yükseldi. Reel sektörde de fotoğraf çok farklı değil. Elbette faiz oranları daha yükseklerde.
Demek ki faizi zorlamayla, anlamsız gerekçelerle düşürerek kredi olanaklarını daha iyi noktaya getirmek mümkün değil. Sadece borcunu ödeyemeyen insanların, firmaların yapılandırmalarını daha yüksek faizden gerçekleştirmesine ortam sağlanıyor.
Keşke sadece iş burada kalsa. Son olarak üç kamu bankasının konut eksenli faizleri düşürme açıklamasını dikkate alırsanız, burada ortaya çıkan faturanın da görev zararı dolayısıyla vatandaşa zam, yeni vergiler ve zarar olarak yansıyacağını göreceksiniz.
Hayat pahalılığı bir yanda hızla artıp, gelir de alım gücü de anlamını kaybederken, yaşam maliyetlerinin yükseldiği bir ortamda ödenemeyen borçlar, politika faizinde düşen, ama hayatın gerçeğinde yükselen faizler, işsizlik ve arka arkaya gelen zamlar vatandaşın çilesi haline dönüştü.
Sadece vatandaşın cebinin bugünkü haliyle değil. SGK’nın tahsil edilemeyen alacaklarına bakarsanız, bugünden takibi yapılmazsa emeklilik aşamalarında da büyük problemlere gebe bir ortam yaratıldığını görüyorsunuz.
Hoş takibini yapsanız ne olur? Bu sefer de esnafın, KOBİ’nin, küçük işletmelerin bu primleri ödeme kabiliyetinin ortadan kalktığını görüyorsunuz. Türkiye’nin bir an önce vatandaş ve reel sektör eksenli politikalara geçmesi gerekiyor.
Fakat bunu yaparken, ekonomik hiçbir karşılığı olmayan faizleri düşürmek, faiz düşerse enflasyonun düşeceğine inanmak, enflasyonu yok sayarak, her türlü hile hurdaya başvurmak sonuç vermeyecektir. İşin anahtarı gerçekle yüzleşmek ve ona göre çözümler konuşmaktır. Yoksa günün sonunda her fatura vatandaşa çıkıyor.
[email protected]