Türkiye ekonomisinin içinde en önemli başlıklardan biri de israftır. Araştırmalara göre ülkemizde üretilen her gün yaklaşık 5 milyon adedinin çöpe gittiği vurgulanıyor. İsrafın kavramsal kutsiyeti nedeniyle simgeleştiği ekmek üzerinden insanımızın bunu önlemesinin gerektiği konusunda bir bilinçlenme çalışması yürütülüyor.
Fakat bunun tekrar gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Hem dünyada hem de bizde bu israfın büyük oranda hane halklarında kaynaklandığı meselesi bana gerçekçi gelmiyor. Her ne kadar raporlamalar kişi başına israf oranlarını ortaya koysa da, kişi başına israfın salt evlerden kaynaklandığı lanse etmek biraz meseleyi saptırmak hissi uyandırıyor.
Hele ki bugün gibi gıdaya ulaşmanın çok pahalı olduğu bir ortamda meseleyi sadece buradan okumak, ‘bak AVM’ler, restoanlar, kafeler dolu’ kolaycılığına benziyor. Çok küçük bir azınlığın yaptığı hatayı, evde yemek dökülse canı ve cebi acıyan bir geniş kitle üzerinden makyajlamak, meseleyi de çözümsüzlüğe taşımanın ve sahipsiz bırakmanın adıdır.
En büyük israfın kamuda olduğunu bildiğimiz bugünkü yaşam koşullarında, verimsizliğin adını israf koyarsanız işin içinden çıkamazsınız. Örneğin evlerde ısı kayıplarını ele alalım. Herkesin yalıtım bilincinin gelişmesi gerektiğinden söz ediyoruz; ama bu binaların böylesi eksikliklerle nasıl ruhsat alabildiğini konuşmuyoruz.
Ekmeklerin çöpe atıldığından söz ediyoruz; lakin işletmelerde, restoranlarda, otellerde, toplu tüketim yerlerinde israfın ve verimsiz kullanımının üzerinde durmuyoruz. Su israfından söz ediyoruz; lakin kamu otoritesinin neden ülkeyi birincil segmentte suya mahkum ettiğini, dönüşüm sistemlerini özendirmediğine kafa yormuyoruz.
Günümüzde daha önce küçük esnafta ekmeğin bedava olmasına karşılık, bugün para ile faturaya eklendiğini görmezden gelir; insanların ekmeği atmak yerine, ekmek tatlısı yapmaya bile mecalinin kalmadığının, kişi başına hesaplanarak ekmek alındığının konuşulmaması ancak fakru zaruretin perdelenmesi sonucunu bize getirir.
Türkiye’de işletmelerde büyük bir verimsizlik olduğunu, enerji kayıplarının teknik düzenlemelerle artıya çevrilebileceğini daha çok konuşmuyorsanız, sadece tüketilen üzerinden meseleleri tartışıyorsanız iyi niyetli değilsiniz demektir.
Ülkemizde de tüm dünyada da üretimin ve üretimin döngüsel hale getirilmesinin ön plana çıkarılması gerekir. Nitekim çoğunun entel tartışmalar olarak baktığı, atık yönetimi, döngüsel ekonomisi, enerjinin verimli kullanılması gibi konular dünyanın gündeminde. Hatta bunu yapmayanların bedel ödediği bir sürece doğru gidiyoruz.
Dönüp paranın kullanımından ürünün ihtiyaç ölçüsünde alınmasına kadar geniş bir yelpazede bu meseleyi gündeme getirmezsek, konuyu ekmekle sınırlandırırsak ve ekmeğin tüketimini de hanelere bağlarsak işin içinden çıkamayız.
Tarihin hiçbir döneminde bir sorun bireysel bilinçlenmeyle çözülmemiştir. Kamunun kendinde başlayarak yaptığı düzenlemelerle, cezalandırıcı ya da teşvik edici yaklaşımlarıyla alışkanlık haline gelmiştir.
Konuyu buradan ele almazsanız, kayıt dışından siyasetin nasıl beslendiğini konuşmadan reel sektördeki kayıt dışı problemini çözemediğiniz gibi, yılın yarısında bütçeyi bitirmiş yapıyı konuşmadan da, açlık sınırında yaşayan insanların neden günde 5 - 6 milyon ekmeği çöpe attığının yanıtını bulamazsınız.
[email protected]