Türkiye’de o kadar büyük bir sıkıntı yaşanıyor ki, halkın alım gücü de, borç batağı da büyüyor. Elbette bu iş sadece vatandaş ile kalmıyor. Bütçeden görüldüğü kadarıyla kamunun durumu da, şirketlerin yaşadığı gizli iflas hali de bundan farklı değil.
Sürekli bir gündem peşinde koşuyoruz ve faizin düşüp düşmeyeceğini, dolar kurunun ne olduğunu, ülkeye sıcak para girip girmediğini mesele haline getiriyoruz. Enflasyonu birinci temele koyuyoruz; ama nedenlerini tartışmıyoruz.
Sahte rakamlar üzerinden bir sanal ekonomi fotoğrafı çekip, sürdürülebilir olduğumuzu kanıtlamaya çalışıyoruz. Oysa ekonomiye ister makro bazda bakın, isterseniz de halkın cebinden göz atın; ortadaki borç batağı ve kaybedilen gelirler işin sürdürülemez olduğunu gösteriyor. Fakat kimse işin bu tarafına neşter vurmaya yanaşmıyor.
TBMM KİT Komisyonu Üyesi, Adana Milletvekili Orhan Sümer’in verdiği bilgiye göre 2020 yılı Kasım ayından bu yana 641 bin kişi daha borcunu ödeyemez hale geldi. Toplamda bu rakamın 3,4 milyona ulaştığı belirtiliyor. Sümer, ihtiyacın acil bir kredi ve kredi yapılandırması olduğunu belirtiyor
Nitekim Ada Araştırma tarafından yayınlanan son çalışma da Türkiye’de toplumun yüzde 64’ünün borçlu olduğunu, yüzde 90’ının da borcunu ödemekte zorlandığını gösteriyor. Bu önümüzdeki sürece ilişkin borçların kapatılması adına bir tsunaminin habercisi gibi.
Son bir yılda ekonomik durumunu koruyanların oranı sadece yüzde 28; iyileştirenler ise yüzde 9. Geriye kalan yüzde 62,8’lik nüfus, ekonomik durumunun kötüleştiğine işaret ediyor.
26 ili kapsayan araştırma bu borçların ödenemez hale geldiğine ilişkin de bir sonucu paylaşıyor. Pandeminin iş hayatını nasıl etkilediği sorulduğunda görülüyor ki, herhangi bir işte çalışmayanların oranı yüzde 35,7, işini kaybedenlerin oranı ise yüzde 16,2. Bir de yüzde 10,3 çalıştığı halde maaşının düşürüldüğünü belirtenler var.
Böyle bir tablodan ekonomik refah çıkmaz. Çıkmadığı gibi geleceğe yönelik ciddi bir borç / alacak krizinin tetikleneceği gözlenir. Bu durum zaten uzun zamandır reel sektörde var. Fakat vatandaşın da arkadan, mevcut durumdan daha ağır bir biçimde sorunu büyüteceği gözleniyor.
Ekonomi yönetimi ise algı peşinde. Serseri bir sıcak parayla doları düşürüp, vatandaşın döviz mevduatlarını ucuzdan bozdurup, eksi 50 milyar dolara dayanan rezervlerini doldurma oyunu oynuyor. Sonrasında kur çok da önemli hale gelmeyecek anlaşılan. Acı olan ise çırak çıkartmaya çalıştığı kesim kendi vatandaşı...
Yani bir tarafta uzun zamandır geçinemeyen bir tüketici gerçeği borç batağına doğru koşarken, öte tarafta kendi batığını kendi insanına ihale etmeye çalışan, bu aşamada da işsizliği göz ardı edip, enflasyonu fırsatçılara yıkıp, geçim sıkıntısını görmezden gelen, kredilerin batağa dönüşmemesi için de 3 aylık ötelemelerden medet uman bir yaklaşım.
Bu fotoğraf hiç de sorunun kendisiyle dertlenen, çözüm arayan ve bu arada ortaya çıkan tabloda merhem olmaya çalışan bir ekonomi yönetimini anlatmıyor. Tek anlattığı rakamları düzeltelim, gerisi de zaten abartılıyor mantığı. Bu, sürdürülebilir değil.
[email protected]