Ekonomide bir kural vardır. Bir ürünün talebi, arzın çok altındaysa, orada fiyatlar yükselmek bir yana düşüşe geçer. Fakat bu kural Türkiye’de ve söz konusu olan konutlar olunca nedense tersine işliyor.
Bugünlerde herkesin canını yakan, anayasal bir hak olan barınma ihtiyacının zorlanmasına kadar giden kiralar, akıl tutulması içinde artmaya devam ediyor. Hazine ve Maliye Bakanı bu konuda fırsatçı tespit ettiklerini söylese de, ortada daha net bir gelişme de, yakalanan kişi de yok.
Şimdi İstanbul Emlakçılar Odası’nın da içinde bulunduğu bir komisyon bu meselenin önüne geçmek için çalışmaya başlayacak. Sonuç alınabilecek mi; göreceğiz. Fakat bugünkü tabloda ortada hem bir akıl tutulması var; hem de ekonomi bilimini zorlayan bir fotoğraf söz konusu.
Nereden anlıyoruz? TÜİK’in 2021 yılına ait Aile İstatistikleri garip bir çelişkinin ve büyük bir vurgunculuğun izlerini ortaya koyuyor. Tespitlerden yola çıkarak çok soru sormak mümkün. Öncelikle insanların ısınma ihtiyacını bile karşılayamadığı, yoksulluğun arttığı, aile ortalamasının 3,23 kişiyle küçüldüğü bir resmin içinde ev sahipliği – kiracı ilişkisi bir ucube olarak ortada duruyor.
TÜİK’in araştırmasına göre kendisine ait bir konutta oturanların oranında düşüş var. Bu kadar çok konut konuşulan, tüm teşviklerin aktarıldığı bir ortamda oran yüzde 1,5 gerilemeyle 2021 yılında yüzde 57,5 oldu.
Yine de çok yüksek bir oran… Böylesine bir tablo içerisinde konut yatırımlarının frenlenmesi, yapılan konutların da sosyal konutlar haline dönüştürülesi şart iken, biz akılsızca tüm kaynaklarımızı buraya seferber edip, vatandaşın ulaşamacağı rakamlarda evler inşa etmeyi sürdürüyoruz.
Fakat burada bir matematik yapmak lazım. Eğer kendi evinde outran insanlar, nüfusun yüzde 57,5’i ise, geriye yüzde 42,5 kalır. Yine aynı araştırmaya göre kiracıların oranı da yüzde 26,8… Kaldı mı nüfusun yüzde 15,7’si… Bu da yaklaşık17 milyon kişi yapar. Tek yaşayanlar ve kalabalık aile olanları dikkate aldığımızda, yeni ev kuracaklar üzerinden bir hesap yaparsak potansiyel takribi 52 bin 600 hane eder.
Şimdi bu şartlar altında soru 1: Gerçekten lüks ve yeni konut ihtiyacı var mıdır? Soru 2: Ev sahipliği oranı bu kadar yüksek, eldeki stoklara karşılık potansiel konut ihtiyacı bu kadar düşükken, kiracı altın değerinde değil midir?
Soru 3: Böylesine bir tablo karşısında kira fiyatlarının düşmesi mi, artması mı gerekir? Soru 4: Buraya aktarılan kaynakların, hesapların üzerine dayandırılmış bir ekonomi içinde geri dönme ihtimali var mıdır?
Soru 5: Mevcut kiracıların bile ev sahibi baskısıyla kiralarının arttırılmak istenmesinin ekonomik bir karşılığı gözükmekte midir? Soru 6: Böylesi bir tablo içinde yeni konut yapımına ihtiyaç var mıdır?
Şimdi dönüp son soruyu soralım: Tablo buyken bu kiraların artması vurgunculuk değil midir?
[email protected]