Merkez Bankası yıl sonu enflasyon tahminini yine yükseltti. Yine diyorum çünkü bunu her ay yapıyor. Sene başında öngördüğü rakamı henüz tutturan görmedi. Daha garip olan, tahminin en az üç katı enflasyon sokakta gerçekleşiyor. Elbette o da gerçeği değil, revize ettiği tahminlerini esas alıyor.
Meyva sebzenin fiyatını artıyor; kiralar yükseliyor, dolar yukarı gidiyor; ulaştırma pahalı hale geliyor; eğitim bedelleri yetişilemez hal alıyor; borçlar tırmanıyor, doğalgazdan elektriğe her şeye zam geliyor.
Ama maaşlar nedense bir türlü artmıyor. Daha doğrusu zam alabilenler açısından hayatın gerçeği dört kat pahalı hale gelirken, gelirinde sadece bir birim yükseliş yaşanıyor.
Bundan daha kötüsü işsizliğin tırmanmasıyla birlikte gelirini kaybedenlerin sayısı hızla yükseliyor. Yetmedi… Şimdi kısa çalışma ödeneğinin devre dışı kalmasıyla birlikte maaşında kısıntıya gidileceklerin oranını bilmiyoruz.
Velhasıl kelam vatandaş geliri üzerinden sürekli tırpanlanırken, giderlerinin hem fahiş artışı yok sayılıyor hem de bunlar enflasyon rakamlarına yansıtılmıyor. Sorun burada bitti mi zannediyorsunuz?
Önümüzdeki sürece ilişkin daha kritik bir tehlike geliyor. İki bulgu paylaşacağım sizlerle. Bunlardan birincisi BETAM araştırması… 2003 ile Mayıs 2017 dönemine ait 14 yılda yoksulun enflasyonunun yüzde 230 arttığı tespiti paylaşılıyor. 2017’den sonra bu alanda yaşadığımız şenliğin (!) boyutunu siz ilave edin.
Fakat araştırmada bundan daha kritik bir veri daha var. Yoksulun bütçesinde giderlerinin yüzde 46’sını gıda oluşturuyor. Yoksul kim? Türk-İş’in yoksulluk sınırını dikkate aldığınızda, evine 10 bin TL’den aşağı gelir sokan herkes. Yani Türkiye’nin çok büyük bir kesimi.
Peki bu gelecek adına ne anlatıyor? Hemen diğer bulguyu veren haberin detayını aktarayım. “Mazot ve gübre başta olmak üzere girdi maliyetlerinde yaşanan artışlar ve ürünün değerini bulmaması, çiftçiyi pes ettirdi. Son bir yılda 46 bin 923 çiftçi topraklarını bırakarak, tarımdan uzaklaştı.”
Bu üretimsizlik önümüzdeki süreçte ithal ürünlerin kapısını daha çok aralayacak. Dolar kurundaki sıkıntıyı düşündüğünüzde ise belki ithalat yoluyla kamunun kasasına para sokacağız ama vatandaşın giderlerine yine darbe olacak. Kaybedilen üretim gücü de işin cabası.
Bunun en açık kanıtı geçtiğimiz günlerde Tüketici Birliği Federasyonu Başkanı M. Bülent Deniz’in elektrik fiyatlarıyla ilgili çıkışında var. Son 10 yıllık TÜFE yüzde 186, ama elektrik zammı yüzde 252.
Şüphesiz bu fiyatlar karşısında vatandaşın gelirindeki güdükleşmeye girmiyorum bile, ikisinin yanından dahi geçmez.
Sonuç olarak bu iş sürdürülebilir değil. Ya ürünlerin fiyatlarındaki artışı durdurun ya da enflasyonu rakam olmaktan çıkarıp, gerçek haline büründürün ve insanlara ona göre zam verin. Zira vatandaşın artık bu yükü kaldırmaya mecali kalmadı.
[email protected]