Türkiye’de ciddi bir enflasyon problemi yaşıyoruz. Yapılan değerlendirmelerde bunun dünyadaki koşullardan ve psikolojiden kaynaklandığı tezi ortaya konuldu. O kadar hatalı bir yaklaşım ki, sonuçları ‘faiz düşerse enflasyon düşer’ tezinden çok daha acı bir fotoğrafa neden oluyor.
Öyle ya, dünyada gıda fiyatları ısrarla düşerken bizde sıkıntı yaşayan reel sektör bilançolarına rağmen yükselen borsa gibi bir türlü durmayan, son hız artan bir gıda fiyatları gerçeği var. Yine hafif yukarı aşağı oynamalar olsa da, nispeten stabil olarak nitelendirilecek petrol fiyatlarına rağmen yerinde durmayan akaryakıt fiyatları var.
Üstüne dünyadaki gelişmeleri ve kötü niyetlileri de koyduğunuzda fiyatlar sürekli arttırılıyor ve sonuçta enflasyona neden oluyor. Ekonomi yönetimi de bununla mücadele ediyor. Düz mantık meseleye baktığınızda ve biraz da böyle düşünmek istediğinizde ne güzel kurgu değil mi?
Oysa durum böyle değil. Ekonomide psikolojinin yeri var mıdır? Elbette var. Çıkarken de inerken de, ekonominin psikolojik ve toplumsal algı tarafını yönetmeniz gerekir. Ama tek başına bu çare ya da sebep değildir.
Sizin önce sağlıklı bir ekonomi politikası uygulamanız, ardından bu süreçte zaman kazanmak adına psikolojiyi dinamik tutmanız önemlidir. Fakat daha biz enflasyon rakamının gerçeğiyle yüzleşmemişken, son OVP de niyet mektubundan öte bir anlam taşımazken, meseleyi sadece psikolojiye dayandırmak sağlıklı bir yaklaşım olmaz.
Sahte bir enflasyonla verilen maaş zamları, bunun üç katıyla yaşamaya mecbur bırakılan insanların artık satın alma gücü diye bir kavramı yoktur. Önce çareyi hesapsız borçlanmada ararlar, borç çevrilemez hale gelince de trafikte, sular idaresinde, okulda, iş yerinde birbirlerine ‘gözünün üstünde kaşın var’ demeye başlarlar.
Nitekim son yıllarda artan asayiş olaylarının bile bununla ilgili olduğunu söylemek rahatlıkla mümkün. Şayet bir iş insanı ve firma yetkilisi ise de, yok sayılan enflasyon içinde maliyet yapmaya çalışır, bir süre sonra da işin içinden çıkamayınca piyasaya taahhütlerini yerine getirmemeye başlayarak reel ekonomiyi içinden çıkılmaz bir noktaya getirir.
İşte bu nedenlerle yoksulluk seviyesinin 40 bin TL’ye dayandığı, ama ortalama gelirlerin 7 bin 500 TL ile 15 bin TL arasında gezdiği bir ülkede psikoloji gerekçesiyle fiyat artışından söz edemezsiniz.
Üretim maliyetlerinin arttığı, dolar bazında üretimin de tüketimin de eridiği, fiyat oluşturmanın mümkün olmadığı ve giderlerin karşılanamadığı, hızla üretimsizleşen bir ekonomide, gerekçe olarak psikolojiden bahsedemezsiniz.
Eğer meseleyi böyle görür, buna inanırsanız, sonuçta algı yönetimiyle ekonominin düzeleceğini gibi yanlış bir kanaate varırsınız. Günün sonunda herkes gibi, ekonomi yönetiminin de psikolojisi bozulur ve tıpkı dara düşen iş insanı ya da vatandaş gibi günlük düşünmeye başlar ve kronik sorunlara neden olacak hatalar yapar.
Gelin şu enflasyondan başlayarak verilerimizi güncelleyip, gerçeği önümüze koyalım. Aksi takdirde bu iş telafisi zor hatalar zincirinin üzerine eklenmiş bir çözümsüzlük fotoğrafına doğru koşuyor. Zira vatandaşın, tüketicinin artık bu hataları sırtlayacak mecali kalmadı. Özetle toplumsal psikoloji tam da bu.
[email protected]