Bir ülke düşünün ki yaşanan enflasyon başka, açıklanan başka, enflasyon karşısında verilen ücretler bambaşka olsun. Bunu yukarı doğru düşündüğünüzde maliyetli bir refahtan bahsedebilirsiniz ama bizde durum öyle değil.
Üç haneye yakın bir enflasyonu yaşayan insanlara, yüzde 44 seviyesinde istatistik açıklayıp, yüzde 11 ile yüzde 30 arasında gelirlerine artış yaptıktan sonra, yetkililer çıkıp, insanları enflasyona ezdirmediklerini iddia edebiliyorlar.
Oysa bu fotoğraf içerisinde gerçeği görmek için derin bir ekonomi bilgisine ihtiyaç yok. Dört işlem matematik biliyorsanız, bu rakamların vatandaşın aleyhine çalıştığını görebilirsiniz. Üstelik sizin vatandaşınız Amerikalı ya da Avrupalı gibi kişi başına gelir seviyesi yüksek, tasarrufu olan insanlardan oluşmuyor.
4 trilyon TL’ye yaklaşan tüketici borcu bir tarafta, bunu aratmayacak KOBİ borcu diğer tarafta, 132 milyar doları aşan sadece reel sektör pozisyon açığı bir yanda, hamasi söylemlerin gölgesinde nitelikli bir ekonomiden bahsedebiliyorlar.
Makasın hem gider hem de gelir yönünde ters kutuplara hareket ederek açıldığı bir ekonominin gölgesinde, özür dilemesi gerekenlerin ekranların karşısına geçip, bir de başarıdan söz etmesinin yarattığı komediyi de görmezden geliyoruz.
Enflasyon bu ülkede ilk kez yüksek olmuyor. Fakat geçmişle bugün arasında temel fark, vatandaşın yaşadıklarının yok sayılıyor ve enflasyon karşısında ezdirildiği gerçeğidir. Rakamların gölgesinde enflasyon bildiğiniz vatandaş için çile haline dönüştü.
Yüzde 44 enflasyon açıklanan bir ülkede, açlık sınırının altında yani 21 bin TL’den düşük geliri olan yüzde 70 insanınıza dönüp diyorsunuz ki, kiraları yüzde 58 arttırın. Gerçekten mesele trajediyi biri güldürecek bir komediye döndü.
Şu bir gerçek ki bu gelirlerle, bu giderlerin karşılanması mümkün değil. Vatandaşın 2025 senesini geçirebilmesi ise, sadece daha çok borca batmasıyla mümkün olabilir ki, orada da kredi muslukları kesildiği ve takibe düşen dosya sayısı patladığı için alan yok.
Üstelik halen faturasını ödediğimiz faiz düşerse enflasyon düşer gibi akla ziyan bir tezin tekrar gündeme getirilmesi, bunun faturasını halen ödeyen insanlara, yeniden fatura ödetileceğinin habercisi gibi.
Bu sene kayıt dışının patladığı bir yıl olacak. İstihdamdan tüketime kadar niteliksizliğin kazandığı, gelirin nitelikli mal almaya yetmediği ya da yettiği noktada da ödeme problemlerinin baş gösterdiği, bu arada vergi gelirlerinin düşmesine paralel firmaların daha çok köşeye sıkıştırıldığı ve arka arkaya patlakların verildiği bir sene şimdiden gözüküyor.
Ekonomi böyle yönetilmez. Yönetilemez de… Gerçeklere gözlerini kapatıp, hayaller diyarında gezerek ve rakamları da aklınızdaki hayali unsurlara bağdaştırarak ve insanları hamasetle geçiştirerek işin içinden çıkamazsınız. Türkiye’nin ekonomik anlamda bir an önce gerçekleriyle yüzleşmesi gerekiyor. Zira bu gidişin sonu hayırlı değil. Telafisi zor alana kayıyoruz.