Bayramı da içine alan süreç özellikle küçük işletmeler için tam bir kabus niteliğindeydi. Neden küçük işletmeler; yani esnaf? Çünkü görece kurumsal, daha büyük çaptaki işletmeler, en azından e-ticaret veya ihracat üzerinden iş yapmaya çalıştı.
İş yapmaya çalıştı diyorum; zira onların da giderlerini karşılayacak ciroları elde etmesi mümkün olmadı. Ama en azından bir moral değer bakımından insanlar buraya tutundu. Fakat esnaf ve genelinde istihdamı da sırtlayan hizmetler sektörü çok büyük açmaz yaşadı.
Zaten sıkıntıları olan, son 1,5 yıldır pandemi sürecinde kemikleri kırılan, daha çok borca batan bu kesim yeni haftayla birlikte, yeni bir sürece girmenin umudunu taşıyarak şimdi gözlerini bu yana çevirdi.
Fakat bu umut, bir iş hacmi beklentisinden kaynaklanmıyor. Zira şu an için ilk hedef, kepenk açabilmek... Ardından nasıl bir tablo ortaya çıkacak, bununla ilgili hiçbir fikirleri yok. Sadece umutlanabilmek adına iş yerlerini açmak istiyorlar.
Bir tarafta helallik isteği, diğer tarafta TESK’in 17 Mayıs itibariyle, koşulsuz ve kısıntısız esnafın dükkanlarını açmayı beklediğine yönelik beklentisini dile getirmesi, aslında durumu çok net ortaya koyuyor.
Lakin iş burada bitmiyor. Bu süreçte gözle görünür bir biçimde esnaf işyeri kapalı olduğu için dikkat çekti; ama tek problem yaşayan bu kesim değil. Şayet durum böyle olsaydı; doğru bir teşvikleme ve yükümlülükleri yapılandırma sistemiyle bu işi aşmak mümkün olabilirdi.
Bundan daha önemlisi ve sorunlu olan tüketicinin gücünün sıfırlanmış olması. Diyelim ki o işyerleri açıldı; bir umutla herkes kepenklerini kaldırdı; iş burada bitecek mi? 850 milyar TL sınırına dayanmış tüketici borcu; patlamış kredi kartları, bozulmuş kredi notları ve büyük ölçüde yitirilmiş gelirleriyle tüketici esnafın umudunun karşılığını verebilecek durumda mı?
Türkiye’nin bu şartlar altında açılmanın ardından ne yaşayacağını söyleyeyim. ‘Normalleştik’ adı altında tüketim yine zorunlu ihtiyaç maddeleriyle sınırlı kalacak; piyasaların tamamında bir hareketlenme olmayacak ama yükümlülüklerin yerine getirilmesi istenecek.
İşte bu durum asıl açmazın başladığı noktayı bize gösteriyor. Zira bu fotoğraf bugünden görülmez ve tersine çevirecek doğru adımlar atılmazsa, asıl problemin büyüğünü o dönemde yaşayacağız.
Arka arkaya gelen iflaslar; tahsil edilemeyen alacaklar, yerine getirilemeyen yükümlülükler, patlayan işsizlik kapımızda duruyor. Bu da helallik isteyerek işin içinden sıyrılmanın mümkün olduğu bir tablo değil.
Ekonomi yönetimi bugünden tahsili mümkün olmayan alacakları silmenin, yeniden aynı soruna neden olmamamın, esnafından çalışanına, küçük ya da büyük işletmelerinden çiftçisine, işsizinden emeklisine kadar insanları rahatlatacak bir formül üzerinde durmalıdır.
Aksi halde sistemin tamamen kilitlendiği ve sorunların yönetilebilir olmaktan çıktığı bir kapının eşiğinden içeri doğru adım atmak üzeriyiz.
[email protected]