Yeşilçam filmlerinin belki de en bilinen karakterleriydi fakir ama gururlular. Buradan bir hamaset çıkarmayın; derdim o değil, başka bir şeyi hatırlatmak istiyorum size. Bir tarafta bu replikle doğruluktan şaşmayanın günün sonunda kazandığının mesajını alırdık; öte tarafta yaşam ilkesi adına günlük çıkarlarından vazgeçen insanları görürdük.
Kimi zaman patronajın baskılarından yılmayan, rüşvet kabul etmeyen madencileri, Cüneyt Arkın’ı, Tarık Akan’ı izlerdik; kimi zaman tüm fakirliğine rağmen bir çocuğun hayatını kurtarmaya çalışan Sadri Alışık’ı...
Tüm haylazlıklarıyla çeşitli muzurluklar yapan Hababam Sınıfı’nın çocuklarının, bir anda öğretmenlerini kurtarmak için Milli Eğitim Bakanı’nı okula getirttiklerine şahit olurduk. Yaşar Usta’da Münir Özkul ile bir hayat dersi alır; Adile Naşit’in anne karakteriyle ev ekonomisini öğrenirdik.
Vicdanın sesi olan Hulusi Kentmen’i hakim olarak izlerken, Kentmen’in bir başka filmde, sonunda yumuşayan bir patron da olsa, o patronun çocuklarının Halit Akçatepe’nin, Tarık Akan’ın, Kemal Sunal’ın ona karşı işçilerle greve katılış ve hak arayışlarına şahit olurduk.
Şimdi ise izlediklerimize bakın. Kan, şiddet, baskı, gücü olanın ayakta kalacağının mesajlarının verildiği diziler, filmler... Aslında kutuları açarak başladık bu öyküye... Kısa günün kazancının peşinde koşanların, çalışmaktan çok piyangodan medet ummasıyla başladı iş istemek yerine yardım isteyen sözcüklerimiz...
Dün mahallelinin gizlice topladığı yardımı kırmadan kabul etmek zorunda kalan insanları, TV ekranlarından yüksek sesle ‘Yardım edin Mehmet Ali Bey’ diye bağırır hale getirildiler. Peki hiç düşündünüz mü neydi değişen?
Değişen birlikte olma gücünün, dayanışmanın hedef haline gelip, dağıtılmasıydı. Dün bakkalın defterine şairin dediğini gibi ‘utana sıkıla veresiye’ yazdıranlar, bakkalı unutup marketlere koştular. Artık mahallenin bakkalı yerine, banka hesaba yazıyordu ve banka Bakkal Ahmet Amca veya Fatma Teyze gibi ondan değildi.
Memleketi öncelikleyen tavırları bir torba kömüre, makarnaya satan zihniyet böyle filizlendi. Önce yarıştırdılar, sonra fırsatı yakalayıp değerlendirenin ayakta kalacağını öğrettiler, sonra borçlandırıp, en son hamlede de mahalleleri kentsel dönüşüm gibi sihirli bir kelimeyle dağıtarak başardılar bunu.
Şimdi herkesin birey ya da aile olarak yalnız yaşadığı, kapısını kapattığında dört duvar gerçeklerle mücadele ettiği, yırtma duygusu iliklerine kadar işlemiş, televizyondan başka maddi nedenlerle kültürel faaliyeti kalmamış, market müşterileri haline dönüştürülmüş bir toplum oluşturuldu.
Bu yüzden yapılan anketlerde yüzde 70 ile ilk sorun ekonomi, hayat pahalılığı ve işsizlik çıkıyor. Oysa dün de benzer sorunlar vardı. Tek fark kutuplaştırılmamış, yalnız bırakılmamış bir toplumun dayanışma gücüydü.
Birlik olamadığınız bir toplumda dayanışmayı unutur, yalnızlaştıkça da birey özelliğinizi kaybeder ve ait olmaya başlarsınız. Ne yazık ki bugün en büyük sorunumuz dağıtılmış olmamız.
Bence çözüm konuşacaksak buradan başlamak gerekiyor. ‘Yardım edin Mehmet Ali Bey’ diye haykıran insanlardan, el ele verirsek her zorluğun üstesinden geliriz diye nmahallelere dönüşmemiz şart.
Yoksa fakir ama gururlu insanlardan fakir ve borçlu insanlar haline dönüştüğümüz bu fotoğraf içerisinde, sadece kibrin kurbanı olmaya devam ederiz. Fakir ve borçlular ise dünün fakir ama gururlularının aksine gücün karşısında boyun eğer, çaresizliklerini çalışmakta değil, köşe dönmekte görür.
[email protected]