Her sene sonu geldiğinde, yani asgari ücret, emekli ve memur maaşları belirlenmesine yönelik sürece girildiğinde enflasyonda düşüş oyunu oynanmasına alışmıştık. Ama ilk kez başka bir gerçekle karşılaştık.
Son asgari ücret artışında enflasyonun düşeceği öngörüsüyle, arkada bırakılan yılın ekonomik yıpranmasına değil, gelecekteki olası yıpranmaya yönelik bir ücret belirlemesi yapıldı. O da ne kadar tutacak bilmiyoruz.
Aslında bu kimseye inandırıcı gelmeyeceği için de ikna turları başladı. Mesela yılın ortasındaki artışa atıfta bulunulup, aslında yapılan artışın yüzde 54 değil, yüzde 94 olduğu söylendi.
Fakat hem geçen seneki ücretin bir ay sonra, arada belirlenen artışa rağmen de asgari ücretin daha belirlendiğinde açlık sınırının altında kalmasının üzerinde durulmadı. Demek ki insanların gelirinin yıpranması önlenememiş.
Ama buna rağmen dolar bazında asgari ücret ikna turları, herkesin fiyatlarını buna göre ayarlaması gibi bir takım icatlar çıkarıldı. Oysa ne kadar aldığın değil, aldığınla ne alabildiğin geçimi belirler.
Lakin meselenin içinde öyle bir zeytinyağı teorisi işliyor ki, farzet ki geçiniyorsun oynuyorlar. Yani gıda fiyatları artmamış gibi yaşa. Ev kiraları fahiş noktalara gelmemiş gibi davran.
Ulaştırmadan giyime yapılan harcamalara yetişiyormuş tavrı takın. Çünkü verilen para yeterli. Nasıl yeterli? Cumhuriyet tarihinin dolar bazında en yüksek artışını verdik. Peki dolar bazındaki yıpranmamızı ne yapacağız? Yok saymaya devam et.
Sadece verilene değil, verene de benzer nasihatlarda bulunuldu. 250 TL destek veriyoruz; sakın ha yakınma. Aradaki maliyetler yokmuş gibi davran. Yansıtamadığın enflasyonu dikkate alma.
Bundan sonra enflasyon yüzde 20’lerde olacak; artışlarını ona göre yap. Sürekli bir ‘böyle olduğuna inan’ tavrı içinde, insanların yaşadıklarını yok saymasını bekleyerek, algı yönetme telaşı içinde bir yaklaşıma şahit oluyoruz.
Peki dönüp soruyorsunuz ‘siz ne yapacaksınız’? Bunun yanıtı olarak kimsenin anlamadığı bir ekonomi modeli uygulandığı söyleniyor. Böylece her şey düzelecek. Ama ekonomi öyle bir yapı değil ki...
Dünyanın en doğru modelini de uygulasanız, insanların onu hissediyor olması lazım. Örneğin Kanada 1 Ocak 2023 tarihinden itibaren yabancılara konut satış ve kiralamasını durduruyor. Neden? Ev kiralarındaki fahiş artışın önüne geçebilmek için. Biz ne yaptık? Yüzde 25 ile sınırladık.
Kaç kişinin hayatına etki etti bu oran? Davalık olanlar hariç hiç kimsenin... Ayrıca yüzde 84 resmi enflasyon açıklanan bir ortamda, ev sahibine de dönüp yüzde 25 artış sınırı koymak da ‘farzet ki’ oyununu oynamanın bir başka türü.
Gerçek şu ki, insanlar geçinemiyor. Gerçek şu ki aldıkları ücretle yaşayamıyorlar. Gerçek şu ki, veren de ayakta durmakta zorlanıyor. Gerçek şu ki, ülkede ekonomiyi yönetmek ‘seçime kadar’ kriteriyle yürütülüyor.
Ama bir başka gerçek daha var unutulan. Evde ev sahibi; okulda öğretmen; kundakta bebek; kredi kartında banka bir şeyler istiyor. O ödemeler nasıl yapılacak? Ne diyecek vatandaş onlara? Farzet ki ödedim mi? Komik olmayın.