Ülkede sistematik olarak enflasyon düşüyor algısının yaratılmaya çalışıldığını biliyoruz. Rakamlar gerçek bile olsa enflasyonun değil, enflasyondaki artış hızının düştüğünü bilmemiz gerekir. O ne kadar düşüyor, kendi hayatınızdan yapın sağlamasını...
Öyle bir ekonomik ortamda yaşıyoruz ki, aynı sepetten yapılan hesaplamada TÜİK’e göre yüzde 43, ENAG’a göre yüzde 105 enflasyon artış hızı ortaya çıkıyor. Bu kadar açık bir farkı yanlış hesap diye bile nitelendirmek mümkün değil.
Resmi kurum olanın bunun mantıklı izahını vermek zorunda olduğunu da söylememe gerek yok sanırım. Çünkü resmi olmayan açıklamaya en fazla inanılmaz ve geçerliliğini yitirir. Ama TÜİK çelişkiyi izah etmek zorunda.
Hem kendi sepetinden çıkan yüzde 105’lik bir enflasyon var; hem de onun açıkladığı baz alınarak maaş artışları yapılıyor. Yani meseleyi sadece ‘ben TÜİK’in rakamlarına inanmıyorum’ diyerek yok sayamazsınız. Çünkü o oran sizin gelirinizi ve yok sayılan giderinizi belirliyor.
İşin bu tartışmalı rakam boyutunu bir kenara bıraktığımızda ise, yine kamuoyunda oluşan bir beklentiye göz atmakta fayda var. Aslında bu beklentinin gerçekle ilgisi olmayan ve yaratılan bir algı olduğunun da altını çizelim.
Enflasyondaki artış hızı gerilerse, şu an inanılmaz boyutlara ulaşan ve artık dile getirmekten korkulan fiyatlar düşer mi? Öncelikle üretim yapmadığınız ve yerli kaynaklarla ihtiyacı karşılamaya dönmediğiniz sürece bunun yanıtı hayır.
Tarım ürünleri istisna tutulursa örneğin bir beyaz eşyanın fiyatının da geri gelmesi kolay değildir. Çünkü bir ürünün fiyatında talep değil de maliyet etkili ise enflasyon düşse dahi, fiyatlarında gevşeme olmaz.
Çoğu insan buna günlük hayatından da şahittir. Ne zaman ki, ürün fiyatları arz / talep dengesiyle belirlenen noktaya gelir ve ne zaman ki üretim talebin ötesine geçer ya da ithalat yoluyla mal bollaşır, fiyatlarda ancak o dönemde gerileme görme ihtimali ortaya çıkar. Elbette salt ithalatla fiyat düşürmeye kalkarsanız da, orada döviz kurunu tetikler bir çuval inciri berbat edersiniz.
Bunun içinde tarımı istisna tutmamın nedeni ise, üretimin yıllık ve tüketimin sürekli ihtiyaç olmasından ve doğru bir üretim politikasıyla arzı arttırmanın kısa sürede mümkün olmasından kaynaklıdır.
O zaman seçimin sonucu ne olursa olsun, fiyatların bir anda düşeceğini düşünmek hayalperestlik olur. Burada tartışmamız gereken zaten bir ürünün fiyatının ne olduğu değil, o fiyat karşısında tüketicinin satın alma gücünün ne olduğudur.
Türkiye’deki temel problemler makroda fiyat artışları ve enflasyonu tetiklemesi gözükebilir ki ekonomi yönetimine bakarsanız bu gerçeğe rağmen enflasyonu düşük açıklıyor ve gerçeklikle ilgisini koparıyor. Mikroda asıl mesele vatandaşın gelirinin hem azalıp, hem satın alma gücünü yitirmesidir.
O nedenle gelecek hükümetten beklenti tüketici bazında meseleyi ele aldığınızda ilk planda fiyatların düşmesi değil, satın alma gücünün yükselip, bir yandan da gelirlerin artmasının temin edilmesidir.
Aksi takdirde roman haline gelmiş bu kadar yanlıştan sonra fiyatların düşmesini beklemek hayal olur. Ekonomi bir planlama ve program uygulama dalıdır. Bir bankacılık ürününü program diye satarsanız nasıl işler düzelmiyorsa, işleri düzeltmeden fiyatları düşürmek de mümkün değildir.
[email protected]