Türkiye’de satınalma gücündeki erime hızla artmaya devam ediyor. Bu çerçeveden meseleye baktığınızda büyük çelişkiler yaşanıyor. Bir tarafta kredi borçlarının önlenemez yükselişi ürkütücü bir biçimde sürerken, insanların başka türlü ayakta kalma şansının kalmaması da devasa bir çelişki gibi ortada duruyor.
Bu kapsamda ekonomi yönetimi kredilerin daraltılması için hamleler yaparken, bunun da artan maliyetlere rağmen çok kalıcı bir sonuç vermediğini görüyoruz. İnsanlara ‘kredi ve kredi kartı kullanmayın’ demek doğrusu. Ama mevcut koşullar içinde kriter, günü kurtarma aşamasına geldiğinde bireylerin meseleyi çözmesini beklemek de çok gerçekçi olmuyor.
Son açıklanan BDDK verilerine baktığınızda “…10 Haziran haftasında ticari krediler 50,5 milyar TL, tüketici kredileri ise 16,4 milyar TL” artış gösteriyor. Son derece hızlı bir ivmeden bahsediyoruz.
Hele ki büyük ölçüde borçlanmışlık gerçeği ortadayken… Toplamda rakamlar ise daha da düşündürücü. BDDK verileri 890 milyar TL’yi aşkın tüketici kredisini, 269 milyar TL’yi aşkın bireysel kredi kartı alacağını, ve 2,5 trilyon TL’lik ticari krediyi işaret ediyor.
Son bir yıldaki artışa baktığınızda ise tüketicide yüzde 20, kredi kartında yüzde 100 ve ticari kredilerde yüzde 200’lük bir artış olduğunu görüyorsunuz. Bu normal bir şey değil. Aslında TÜSİAD Başkanı’nın kast ettiği ve iktidar nezdinde itirazlara neden olan fakirleşerek büyüme işte tam bu.
Büyümenin tüketimle ve krediyle geldiğini dikkate alırsanız buraya neşter vurulması gerekiyor. Hatta büyümeden bile taviz vererek üzerinde durma şartını haykırıyor. Zira bu sağlıklı bir büyüme olmadığı gibi, gelecekte borcu olanların ödemesini yapabileceği gelir ve işleri de garanti olmadığından büyük bir tsunaminin habercisi olma özelliği taşıyor.
Niye? Birçok araştırma, hatta TÜİK bile aynı sonucu ortaya koyuyor ama sıcak bir araştırma sonucundan meseleye tekrar bakalım. DİSK’e bağlı EMAR’ın Gelir, Yaşam ve Yoksulluk Araştırma Bülteni’nin son sonuçlarındaki tespit açık.
“Nisan ayı gıda enflasyonuna göre yaptığı hesaplamada gıda enflasyonu, gelir durumuna göre incelediğinde toplumun farklı kesimlerinin farklı oranlarda etkilendiği görülüyor: Emeklilerin gıda enflasyonu yüzde 113,5; en yoksul ikinci yüzde 20’lik gelir grubunun gıda enflasyonu yüzde 114,9; en yoksul yüzde 20’lik gelir grubunun enflasyonu ise yüzde 131,6’dır.” Açıklanan ve ücretleri belirleyecek olan an itibariyle ne? Yüzde 73,5…
Bundan daha ürkütücü bir tespit daha var: “Çalıştığı ve bir geliri olduğu halde yoksul olduğunu belirten çalışanların sayısı 3,7 milyon kişiye (yüzde 13,6) ulaştı.” Yani çalıştığı halde yoksulluğu artan insanlardan söz ediyor.
Peki niye endişe boyutu göründüğünden büyük? Hemen onunla ilgili tespiti de aktarayım: “Güvencesiz çalışma, işçilerin yoksulluk riskini artırıyor. Türkiye’de sözleşme türlerine göre geçici bir işte çalışanların yoksulluk riski, sürekli çalışanlara göre çok daha fazladır. Türkiye’de sürekli bir işte çalışanların yoksulluk riski oranı yüzde 8,3 iken, geçici bir işte çalışanların yoksulluk riski bunun üç katı olup yüzde 22,9’dur.”
Bugünkü çalışma ortamında asgari ücretin açlık sınırının çok altında kaldığını, yoksulluk sınırının yanından bile geçmediğini ortamda, iş güvencesi olmadığını hepimiz biliyoruz. Farklı nedenlerle işsiz kalmak mümkün.
Bunun için işten çıkarılmanız da gerekmiyor. Firmaların taşıdığı riskler nedeniyle işyeriniz de kapanabilir ve ortada kalabilirsiniz. Bu gerçeği kimse görmek istemiyor. Zira buna takati yok.
Sadece aybaşını atlatmaya, hatta günü kurtarmaya çalışan insanlar da sonunu düşünmeden krediye, kredi kartına yükleniyor. BDDK verileri bize gösteriyor ki ticaretle uğraşanlar da çok farklı bir noktada değil.
O zaman bütün bu iktisadi tespitlerin son derece basit ve ekonomiden anlamayanların bile anlayacağı tek bir ifadesi var. Geleceğimizi tüketiyoruz. Daha kötüsü de gelecekte bunu karşılayacak bir gelirimiz olup olmadığı belli değil.
Manzara buyken ve hızla gerçekçi çözümler bulunması gerekirken ekonomi yönetimi ne yapıyor? Durumu reddediyor. O zaman da çözüm aşamasına geçmek, çözüm önerilerini tartışmak olanaksız hale geliyor. İşte asıl sorun bu.
[email protected]