Türkiye’de gıdaya ulaşım, fiyatlar nedeniyle her geçen gün zorlaşıyor. İnsanların gelirlerinin önemli bir bölümüyle gıda harcaması yaptığını ve bunu da kısıtlayarak gerçekleştirdiğini düşünürseniz, durum dramatik.
Asıl problem satın alma gücündeki erime ve yükselen üretim maliyetleri olmasına rağmen, her fırsatta ekonomi yönetiminin problemin kaynağında, dünyada yükselen fiyatlar olduğunu söylemesi ise sık rastladığımız bahanelerden biri.
Son 6 ayda dünyada gıda fiyatları gerilerken, bizde 2 yıldır yükselişte olması görmezden gelinirken, ortaya çıkan durumun basit matematikle sağlamasını bile yapsanız gerçeğin farklı olduğunu görüyorsunuz.
FAO ve TÜİK verilerini dikkate alırsak, dünyada yüzde 4 yükselen gıda fiyatlarının bizde yüzde 92 arttığı ortaya konulan bir gerçek. Ayrıca burada TÜİK’in algı yöneten iyimser istatistik yaklaşımına değinmiyorum bile.
Bu rakamları doğru bile kabul etseniz ortaya garip bir durum çıkıyor. Bir tüketici düşünün ki 100 TL’lik gıda harcaması yapsın. Bunun gelirine maliyetine ülkemizde fiyat artışlarını baz alırsanız yüzde 92 puan. Yani daha önce 100 TL ödeyen biri bugün gıdaya 192 TL ödüyor.
Peki aynı tüketici olanağı olsa ve alışverişini dünyadan yapsa ne olur? Yüzde 4 maliyet artışını kura çarparsanız, maliyeti dolar bazında 74, avro bazında da 72 TL’lik yıpranma oluyor.
Elbette bu da çok yüksek ama tarım ülkesi olduğunu söyleyen bir ülkede çarpıklığı ortaya koymak adına önemli bir ayrıntı. Bu durumda üreticinin çok fazla para kazandığı ilk akla gelen başlık.
Fakat tarım üretici maliyetlerine baktığınızda orada durumun çok daha dramatik olduğunu görüyorsunuz. TÜİK, eylül ayı verilerine göre tarımda üretici enflasyonu yıllık yüzde 156. Bunun da iyimser olduğu açık.
Ama bunu bile kabul etseniz, üreticinin işi döndüremediğini görüyorsunuz. Ayrıca Türkiye Ziraat Odaları Birliği Başkanı Şemsi Bayraktar’ın paylaştığı veriden anlıyoruz ki, sosyal güvenceden yoksun çalışan bir çiftçimiz var. Sadece kadınları esas alsak ki tarımın ana üreticisidir; yüzde 88,4’ü Bağ-Kur primini ödeyemiyor. Yani orada da durum parlak değil.
Biz bu çarpıklığı yaşarken, 100 dolar ya da avro bozdurup, Edirne sınırından girenlerin ‘batan geminin malları’ misali, gıda, giyim alışverişi yapıp, mutlulukla bunu anlatmaları da bizi kıskanan kimsenin pek olmadığını ortaya koyuyor.
Türkiye üretmek zorunda. Üreticisini geliştirmek, teknolojiyle buluşturmak ve ona para kazandırmak mecburiyetinde. Aksi takdirde insanlarının gıdaya erişimini sağlayamaz. Sadece bugün muhatap oldukları maliyetleri düşünürsek, henüz fiyatlara yansımayan 72,5 puan maliyet farkı var.
Bu da bugün açıklanan enflasyonun neredeyse tamamına yakın bir değer ediyor. Üstelik bu durum satın alma gücünü her geçen gün yitiren bir tüketici gerçeğinin gölgesinde yaşanıyor. Soruna neşter vurmanın zamanı ise, çoktan geldi de geçiyor.
[email protected]